『six』

161 28 11
                                    


Stiles, evdeki sessizliğin içinde kaybolmuştu. Frontotemporal demans, onun için her geçen gün daha zor hale geliyordu. Ani duygusal değişimler, hafıza kaybı ve zihinsel karışıklıklar, yaşamını çekinilmez bir hale getirmeye başlamıştı. Çevresinden duyduğu sürekli endişe ve bakımına rağmen, kendini giderek daha yalnız hissediyordu.

Bu akşam evdeki kendini boğan baskıdan kaçmak istedi. Babası yine akşam geç saatlerde geleceğini söylemişti. Yemek masasındaki boş sandalyeye bakıp içini kaplayan huzursuzlukla aklına evin bir kaç sokak uzağındaki kafe geldi. Orada kimse hastalığını bilmiyor veya kimseyi tanımıyordu. Birileriyle normal bir şekilde sohbet edebilirdi. Biraz olsun rahatlamak için kafeye gitmeye karar verdi. Hızlıca hırkasını aldı, evin anahtarlarını cebine koydu ve dışarı çıktı.

Kafenin sıcak ışıkları, sokaktaki kasvetli aydınlıktan ayrılan tek yerdi. Stiles, kafenin köşesindeki ahşap masaya oturdu ve kendisine bir fincan kahve sipariş ettikten sonra etrafa göz gezdirdi. Mekanın duvarlarında asılı tablolar, raflardaki dizili eski kitaplar burayı daha samimi hale getiriyordu. Hasta olmadan önce burada fazla vakit geçirirdi. Garson sessizce gelip Stiles'a bir fincan kahve getirdi. Sıcak kahvenin buharı, hafif bir tarçın kokusuyla birlikte Stiles'ın yüzüne çarptı. İlk yudumu aldığında kahvenin acı tadı damağında yayıldı ve bir an kendini biraz olsun rahatlamış hissetmeye başladı. Ancak içindeki huzursuzluk hâlâ geçmemişti.

Kahvesini yudumlarken etrafındaki konuşan insanları izlemeye başladı. Kimse onun hakkında bir şey bilmiyordu; sadece burada normal bir insan gibi hissedebiliyordu.

Birdenbire kafenin kapısının açıldığını ve içeriye bir grup gencin girdiğini fark etti. Aralarında tanıdık bir yüz görmüştü: Scott. Scott, yanındaki kız ile masaya doğru ilerlerken tek başına oturan Stiles'ı fark etti ve şaşkınlıkla duraksadı.

"Stiles, burada ne yapıyorsun?" diye sordu Scott, endişeli bir ifadeyle. Ardından yanındaki kişiyi bırakıp en yakın arkadaşının yanına ilerledi.

Stiles bir an için ne cevap vereceğini bilemedi. Ama sonra, içindekileri kimseyle paylaşmamaktan yorulduğunu hissetti. Scott onun hakkında zaten birçok şey biliyordu, neden düşündüklerini bilememeliydi ki?

"Sadece biraz zaman geçirmek istedim." dedi Stiles sesindeki endişeyi gizlemeye çalışarak. "Evde biraz boğulmuş hissediyorum."

Scott, Stiles'ın karşısına oturdu ve ciddi bir ifadeyle konuşmaya başladı. "Stiles, bunu yapmanı anlıyorum, ama yalnız gitmen kötü bir fikir olabilir. Bunu biliyorsun, değil mi?"

Stiles, Scott'un endişeli bakışları altında iç çekti. "Evet, biliyorum. Ama bazen herkesin benim hakkımda ne düşündüğünü bilmek istemiyorum."

Scott anlayışla başını salladı. "Anlıyorum. Ama baban yine kaybolduğunu düşünebilir. Neden bana haber vermedin ki?"

Stiles, Scott'un samimi ifadesine minnettarlıkla baktı. "Teşekkür ederim Scott, gerçekten. Ama zaten birazdan döneceğim"

Scott hafif bir tebessümle karşılık verdi. Ona biraz rahat vermek adına yanından kalkacakken Stiles'ın koridora dikilen bakışları ve hızlanan kalp atışlarıyla tekrardan duraksamıştı.

Stiles, koridorda gördüğü insan silüetini tanımak için gözlerini kıstı, kendini görmek için zorladığında yüzün Derek'e ait olduğunu fark etti. Gördüğü yüz tamamiyle netleşirken aniden baş dönmesi hissetmesiyle yüzünü buruşturdu ve kafasını geri kaldırdığında Derek'in yerinde yalnızca boş bir koridor olduğunu fark etti. Gözlerini ovuştururken şaşkın bir ifadeyle ne olduğunu anlamaya çalıştı.

Scott, "Stiles, bir şey mi oldu?" diye endişeyle sordu.

Stiles başını sağa sola salladı. "Hayır, bir şey değil. Sadece... bir an için başım döndü."

Scott, "Belki de eve dönmeliyiz," dedi endişeyle. "Baban evdeyse senin için meraklanmıştır."

Stiles, Scott'a bakarken kafasındaki düşünceler birbirine karışıyordu. Birdenbire kafenin girişinde bir hareketlilik daha oldu ve Stiles'ın kalbi tekrar hızla atmaya başladı. Ancak bu sefer kimseyi görememişti. Scott Stiles'ın tekrar yüzünü buruşturduğunu görmesiyle omuzuna hafifçe dokunarak destek olmaya çalıştı.

Kafenin sıcak atmosferi, Stiles'ın içindeki soğuk ve karanlık hisleri bastıramıyordu. Her an bir şey olacakmış gibi hissediyordu ve bu his onu daha da tedirgin ediyordu. Kafasındaki düşünceler Derek'in görüntüsü ve baş dönmeleriyle daha da karmaşık hale gelmişti. Scott'ın yanında olması rahatlatıcı olsada kendini tehlikede hissediyordu.

Stiles, Scott'ın dokunuşuyla biraz toparlandı ve derin bir nefes aldı. "Tamam haklısın," dedi zorlukla gülümsemeye çalışırken. "Eve dönelim."

Scott, Stiles'ın koluna hafifçe destek vererek onu ayağa kaldırdı. Kafeden çıkarken, Stiles'ın gözleri her an bir şey olacakmış gibi sürekli olarak etrafı tarıyordu.

Bunu fark eden Scott, bir şeyler gördüğünü ve gördüğü halüsinasyonun hastalıktan kaynaklandığını biliyordu, "Stiles her şey yolunda." dedi yumuşak bir sesle "Sadece nefes al ve bana güven. Hastalığın yüzünden tedirginsin."

Stiles derin bir nefes alırken "Biliyorum," dedi kısık bir sesle. "Sadece... Bu hissi atamıyorum."

Scott, eve yaklaşırken arkadaşına baktı. "Birlikte üstesinden geleceğiz." dedi kararlılıkla.

Yol boyunca Scott, Stiles'ı rahatlatmak için konuşmaya devam etti. Günlük konulardan bahsetti ve dikkatini dağıtmaya çalıştı. Eve vardıklarında Noah'ın arabası bahçede değildi. Stiles derin bir nefes alarak Scott'a el salladı. "Görüşürüz"

Scott "Bir şey olursa ararsın" diyerek kapıyı açtı ve Stiles içeri girerken onunla vedalaşıp kafeye gitmek için geri döndü.

Stiles ağır adımlarla ilerleyerek salonun ortasındaki kanepeye oturdu. Aklı sürekli Derek'e gidip geliyordu. Kafede gördüğü silüet gerçekten Derek miydi? Yoksa sadece bir hayal miydi? Bu düşünceler zihninde dönerken başının arkasındaki ağrıyı hissedebiliyordu.

Ellerini yüzüne kapatarak iç çekti. Derek'i neden gördüğünü merak ediyordu. Kafasındaki belirsizlik ve karmaşa, daha fazla dayanamayacağı hale gelmişti. Derek'i görmeye gitmeliydi ve iyi olduğundan emin olmalıydı. Kararlı bir şekilde ayağa kalktı ve hızla evden çıktı.

Sterek | You Keep Pushing Me Away [bxb]Where stories live. Discover now