Bölüm -3

160 36 52
                                    

"Miyavlar mısın?"

Minho'nun tamamen duygusuz bakan gözlerinde şok ifadesi belirdi. Sonra Çardaktaki herkesin bana aynen bu şekilde baktığını gördüm.

Bir süre sessizce sekizimiz bakıştık. İlk tepki veren Jeongin'inki oldu. Bir kahkaha patlattı.

"Abi ben bu çocuğu çok sevdim çok acil sözlü."

Kendini yara yara gülmeye devam ediyordu. Minho ona sinirli bir bakış attı.

"Sus Changbin." Demek ismi Changbin'di.

Sonra bakışı tekrar bana döndü. Aynı sinir ile bakıyordu.

"Hayır."

Hayır mı? İnsan bir şaşkınlık tepkisi verir be. Hayır ne?

"Öküz."

"Öküzler miyavlamaz."

"Hahaha."

Minho tam ağzını açmış bir şey söyleyecekken ders zili çaldı. Ayaklarımı yere vurarak tepindim.

"Hadi okuldan kaçalım."

Felix kolumu tutup okula çekiştirdi.

"20 gün devamsızlığın var. Yürü."

"Off!"

Okula girdik. Minho ve arkadaşları da peşimizden geliyorlardı. Bir an içimi belki aynı sınıfta olabiliriz heyecanı kapladı.

Gerçekten de sınıfa kadar birlikte yürüdük ve hep birlikte sınıfa girdik. Mutluluğumu gizlemeye çalıştım fakat Felix bu mutluluğu pek de gizleme gereği duymadan Hyunjin'e afedersiniz ama ayı gibi bakıyordu.

Her zamanki en arka sırama geçtim. Felix de yanıma oturacaktı ki Hyunjin'e bakmaktan dengesini sağlayamayıp düştü.

Çocuk Hyunjine düştü amına koyayım.

Ben kahkaha atıyordum. Zavallının yardımına Jeongin koştu.

Bebek ekmeğim, ne kadar zorbalasam da hyungu olmama rağmen bana abi gibi hissettiriyordu.

Jeongin Felix'i yerden kaldırdı ve yanıma oturttu. Felix belini ovuşturuyordu.

"Gitti belim yemin ederim gitti."

Ben hâlâ gülüyordum. Ağzıma yediğim tokat ile sustum.

Chan ve Seungmin en öne geçmişlerdi. İğrenç çalışkan çiftler sizi. Minho ve Hyunjin önümüze oturdu. Jeongin de ortalarda bir yere oturdu ve yanına oturacak mi diye resmen Changbin'in gözüne baktı.

Eh şanslı çocuktu, Changbin onun yanına oturdu.

Hoca içeri girdi ve ders başladı. Dersimiz edebiyattı.

"Evet çocuklar umarım konuşma sınavına hazırlanmişsinizdir."

Hassiktir.

Korkuyla Felix'e döndüm.

"Kanka çalıştır beni."

"Sence ben çalıştım mi gerizekalı?"

"Konumuz neydi ki onu bile bilmiyorum."

"İstediğimiz konuyu seçebiliyorduk. Salla bir şey."

Daha ben ne konuda konuşacağımı bilemeden hoca isimleri okumaya başlamıştı.

"Minho, senden başlayalım."

Minho elinde sunum kağıdı ile tahtaya çıktı ve anlatmaya başladı. Konusu zorbalıktı.

Gerçekten harika bir iş çıkarmıştı. Uzun uzun anlatmış ve asla takılmamıştı. Buna uzun süredir hazırlandığı belliydi.

"Aferin, otur 100."

Minho kafa selamı verip yerine oturdu.

Ben stresten titremeye başladım. Gözlerim doldu. Milletin içinde on kez yere düşerken tutmayan anksiyete krizi beni şu an kıskıvrak yakalamıştı.

Felix halimi anlayıp elimi tuttu.

"Sakin ol, her şey güzel olacak."

"Daha konum bile yok."

"Buldum! Sen kitap okumayı çok seviyorsun. Neden kitap okumamiz gerektiğine dair bir şeyler salla işte."

Başımı salladım ve kendimi sakinleştirmeye çalıştım. Derin derin nefesler alıp veriyordum.

Ve ismim okundu.

"Jisung, gel bakalım."

Yutkundum ve sessizce kalkıp titreyen ellerimi arkama sakladım. Terden sırılsıklam olmuşlardı. Tahtaya çıktım ve sınıfa döndüm.

Tüm sınıf pür dikkat bana bakıyordu. Gözlerimi sınıfta dolaştırdım ve Minho'nun üzerinde durdum. Beni izlemiyor önündeki kağıda bir şey karalıyordu.

Bana kal gelmiş gibiydi. Öylece sınıfın ortasında duruyordum.

Sınıfta kısık gülme sesleri ve "Hadi ya, sabaha kadar seni mi bekleyeceğiz?" Gibi fısıltılar yayılıyordu.

En sonunda konuşabildim.

"Benim konum neden kitap okumamız gerektiği. Aslında kendimi ne zaman beni kimsenin anlamadığını hissetsem kitap okurken bulurum. Orada benimle ayni şeyleri yaşayan karakterlerden teselli ararım. Çünkü biliyorum, onlar beni anlıyor. Hatta bazen kendimi tamamen kitaba soyutlarım. Zihnimde kitaptaki karakterler ile konuşur ve onlarla arkadaş olurum. Sanırım kitaplara insanlardan daha bağlı sayılırım."

Diyecek başka bir şey bulamayıp sustum. Hoca başını salladı.

"Otur, 100."

Ben konuşurken tamamen önündeki kağıt ile ilgilenen Minho bir anda başını kaldırdı.

"Nasıl 100? O ve ben aynı puanı mi aldık?"

Hoca başını salladı.

"Itirazin mi var?"

"Evet var. Ben uzun uzun burada sunum hazırlayıp çalışarak geldim ve o sadece doğaçlama bulduğu bir kaç cümle ile 100 mü aldı? Aynısını ben yapsam 80 verirsiniz. Jisung neden torpilli?"

Gözlerimin dolduğunu ve titrememin arttığını hissediyordum. Sınıfta gergin bir hava vardı. Felix bana endişeyle bakıyordu. Seungmin onu öldürmek ister gibi Minho'ya kilitlenmişti. Jeongin gerginlikle nefesini tutmuştu.

Ben ise neredeyse ağlayacaktım.

Hoca Minho'ya bir şeyler açıkladı ama ben duymuyordum. Kapıya doğru bir kaç adım attım. Sonra kapı kolunu kavradim ve kapıyı açtığım gibi tuvalete koştum.

Nefes nefese yere çöktüm ve hızlı hızlı akan göz yaşlarım arasında boğulduğumu hissettim. Hickirmaya başladım. Nefes alamıyordum. Bacaklarımı kendime çekip kafamı aralarına gömdüm ve kendime sarıldım.

Kapı açıldı. İçeriye tanıdık üç ses girdi.

Felix ve Jeongin hızlıca yanımda bitmişti. Kafamı kaldırdım. Felix bana bir şeyler söylüyordu ama algılayamıyor gibiydim.

Seungmin biraz geride duruyordu ve yumruklarını sıkmıştı. Düşünde Minho'yu kırk parçaya ayirdigina emindim.

Felix elimi tuttu ve tam gözlerimin içine baktı.

"Jisung bana bak."

Göz teması kurmak benim için şu an en zor şeylerden birisiydi. Ama zar zor gözlerinin içine baktım.

"Jisung şuan görüp dokunabildiğin üç nesne say."

Nefes nefese ve hızlı hızlı konuşmaya başladım.

"Duvar, kapı, musluk."

"Çok güzel. Şimdi ona kadar say."

"Bir iki üç dört..."

Gözlerimi kapattım ve ona kadar saydım. Derin bir nefes aldım. Ağlamam sessiz göz yaşlarına dönüşmüştü. Titremem azalmış ve Nefes alabilmeye başlamıştım.

Felix'e sarıldım. Jeongin ve Seungmin de gelip bana sarıldılar. Kendimi huzurlu hissettim.

Kapı açıldı. Hissettiğim huzurun içine sıçılmıştı.

Miyav | MINSUNGWhere stories live. Discover now