Sarayında oturmaktan sıkılan Sora
Bir gün çıkmış biraz nefes almaya
Yeryüzü yeterli gelmeyince ona
Girmeye çalışmış evrenin sonsuzluğuna
Gökyüzünün koruyucusu ve sahibi yıldızlar,
Bir yeryüzü kralının göklere ulaşamayacağını söylemişlerKötülükler kralı Sora bile
Usanmış yeryüzü karanlığından
Gitmek istemiş hüküm sürdüğü bu diyardan
Bu yüzden çalmış kızlarını yıldızlardanAy ışığını takip ederek ulaşmış kıza
İlk defa görmüş bir nehrin kenarında
Gözyaşı dokuyormuş, üzülüyormuş insanlara
Yukarıdan izlediğinde anlam verememiş yaptıklarına
Gün geçtikçe mutsuzluk hakim oluyormuş etrafa
Biraz ışık getirmek için gelmiş burayaAma anlamış kutsal bir güç bile artık işe yaramazmış
Döktüğü bu gözyaşları ondanmış.”(Gökyüzü ve Yeryüzü Tarihi, Elora ve Sora'nın İlk Buluşması, Bilinen Mit.)
Tüm gece uyuyamadım. Athan'ın söyledikleri dolaylı olarak doğru şeyi düşündüğümü onaylıyordu. Son ana kadar tamamen emin olmak istememiştim, babamın bu kadar çılgın olmamasını umuyordum ama durum ortadaydı.
Ertesi sabah gün doğumuyla birlikte uykusuz bir şekilde yataktan kalktım. Hareketlerim hızlıydı, bir şeyler yapmak istiyordum. Kendim ya da birisi için. İşe yaramazlık hissinden kurtulmalıydım.
Odamda küçük bir çocuk gibi ağladığım zamandan sadece birkaç gün geçmişti. O zaman nasıl hissettiğimi hatırladım, üzgün, yıkılmış, dağılmak isteyen. Şimdi de ayağa kalkmak istiyordum. Bu duygu geçişleri sağlıklı mıydı?
Hazırlanarak evden çıktım. Leo buradaysa bile onunla konuşmak istemiyordum. Belki mantıksızdı ama şu an onunla konuşamazdım. Biraz sakinleşerek düşüncelerimin yatışmasına izin vermeliydim.
Koca krallıkta dolaştığım yerlerin sayısı çok sınırlıydı. Pazar, meydan ve kütüphane. Kütüphane artık bu listeden elendiğine göre geriye sadece iki yer kalıyordu.
Pazar'a gitmeye karar verdim. İnsanlar her yerdeydi. Alışveriş yapıyor, ürün satmaya çalışıyor ya da sadece etrafta dolaşıyorlardı. Çok gürültülüydü ama kafamın içindeki düşüncelerimi yatıştırmak için yeterli değildi.
Bende ne elçi olduğumu vurgulayan bir parıltı ve alım ne de soylulara özgü kıyafetler vardı. Sessizce aralarında yürüdüm. Çocuğunu kucağında tutarak alışveriş yapan bir kadın, yavaşça yürüyen yaşlı bir adam, ürünlerinin alınması için çabalayan çok genç olmayan başka bir kadın...
Bu insanların hepsinin bir şekilde elçi için umut beslediğine emindim. Onları ışığıyla kutsuyacaktı. Ya da tanrıları... onlara elbet bir gün merhamet gösterilecekti.
Babam hiçbirinin umudunu hak etmiyordu, bencildi. Belki de Elza'yı getirmek için gücünün bir kısmını kulanıyordu. Buradaki herkes o güç için çaresizdi, açlardı, ölüyorlardı... köylerine kurdukları tapınıklar dışında onlara sahip çıkan yoktu. Sevgili elçileri bir kadın için onları terk etmişti.
Benden çok da büyük olmayan bir kız yanımdan koşar adımlarla ilerlerken neredeyse bana çarptığı için tüm dikatimi üzerine çekti. Siyah saçları ince teller halinde belinden aşağı kadar dökülüyordu, üzerinde kölelerin kıyafetlerine benzer yıpranmış bir elbise vardı. Perişan gözüküyordu ama yine de durarak benden özür diledi. Tavırları çok çekingendi, hayatı boyunca aşağılanan insanları tanımak zor değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölüm Melodisi
Fantasy"Çok uzun zaman önce Bir adam yaşarmış güller bahçesinde Adam aşıkmış güllerine Hayatı boyunca hiçbir kadını görmemiş gözleri, Hiçbir tatlı ses çalamamış kalbini Gülleriymiş tek aşkı. İlgilenmediği bir gün yokmuş onlarla Her gün sular, onlarla kon...