❀ ~19~ ✿

42 11 2
                                    


Dışarının havası temiz ve canlı, kuşlar büyük bir neşeyle cıvıl cıvıl ediyor ve seslerini her tarafa sanki Cennet'i yaymak istiyor gibi çıkartıyorlardı. Çimenler, Saray'ın zengin havası içinde uzun ve capcanlı kalıyordu. Fakat aynı şey içerisi için söylenemezdi.

Güneş ne kadar aydınlıksa ve ne kadar etrafa ışık saçıyorsa, içerisi de o kadar karanlık. Hava ne kadar sıcaksa ve güzelse, dört duvar arası da o kadar buzluğa bürünür ve kötü enerji yayar. Eşyalar sanki üzerlerinde koyu bir duman çıkartır da ulaştırır ten üzerine, her zaman penceresinden güneş ışığı sızan oda şimdi günes ışığının gölgesine dahi yanaşamıyor.

Bir insana alt katında hoşlandığı kişi işkence görürken ve kendisi yatağında huzurlu bir halde uykuya dalarken, işkence gören kişi bir duvar arasında terinde yıkanırken nasıl rahatça uyuması söylenebilirdi ki?

Sabahın erken saatleriydi şimdi, neredeyse sekiz buçuğa varıyordu, fakat hala aynı pozisyonda duruyordu. Tavan gittikçe yüzüne yaklaşırken oda içinde dönen hava boğazını iki elle sıkıyordu, nefes alamıyordu, ses de edemiyordu. Başkasının dizleri yatağını bulmuşken elleri boynunu bulmasıyla gittikçe gözü doldu, teni morarmaya yüz tuttu.

Gözünün doluluğu sonunda aktığında ve şakağını bulduktan sonra yastığı ıslattığında kendi yatağında, iki eli karnının üstünde durmaktan bir boşluğa gömülmeye başladığını hissetti. Uyanalı bir buçuk saat olmasına rağmen kimse yardımına gelmemişti, hazırlamaya da. Her zaman saat sabah yedide uyanık olurdu, hizmetçi kızlar onu hazırlamaya gelirlerdi ve dinç olması için Ginseng çayı getirirlerdi hiç aksatmadan süslü bir tepsi içinde.

Fakat şu an yanında ne çayı yoktu, ne huzuru yoktu, ne de olmasını istediği kişi.

Boğazındaki eller daha da sıklaşınca ses çıkartamadığı gibi kendini de koruyamadı, bir an öleceğini zannetse de hızlıca doğrularak sırtının boşlukta kalmasını sağlamıştı. Elleri sertçe yataktan destek alırken göğsü inip kalkıyordu, kıyafetlerini de giyme isteği duymamıştı dün gece olan şeylerden sonra. Saçlarına da özen gösteremiyordu artık, zaten bir kısmı çoktan kendisini terketmişken.

Kalktığında ve alnındaki ter yanaklarına ulaştığında parlak gözleri bomboş bakıyordu önündeki duvara ve artık göz çukurları o istemeden dolmaya başlamıştı boğulması kesildiği gibi, ayaklandığında odasında kimse yoktu bile.

Küçük Prens tamamen karnındaki bebekle birlikte, kendi benliğinde, kendi yok olmaya ve küflenmeye yüz tutmuş hayalleriyle beraber kendisiyle boğuşuyordu.

Ayağa kalktığında her adımı onu ölüme yaklaştırıyor gibiydi, oysa her sabah camının önüne kuşlarının seslerini duymak ve vitamin almak için giderdi. Şimdiyse elleri pencere köşesini bulduğunda ölü gibi kalmış tenine vuran güneş bile memnuniyetsizlikle geri çekildi, eski güzelliğini bir gecede kaybettiğini hissetti. Buraya atlamaya gelmemişti, bunu yapamayacaktı, yoksa arkasından yine neler derlerdi?

Şu saate kadar açılmadığı için kilitlediğini sandığı kapı gıcırtı ile açılınca, içinde küçük bir umut ve şaşkınlık uyandırsa da aynı soluk yüz ve bedenle döndü o tarafa etekleri yere değe değe. Şaşmazdı, gelen kumral uzun saçlı çocuğun hemen onun yanını bulmasına, büyük ihtimalle yaralarının üzerindeki bezleri değiştirmekle uğraşmak zorunda kalmıştı erken saatlerde.

Adımlayan genç Prens'in makyaj masasının boş olan yanına işlemeli tepsiyi bir çırpıda bıraktığında fincanı da eline alarak üfledi biraz, dumanı üstündeydi siniri azaltıp enerjiyi sağlayan Ginseng çayının.

"Yakında Saray'dan kovulursan şaşmayacağım, abim artık benimle ilgilendiğin için sana büyük bir ceza verecek."
Prens'in sesi de solgundu ruhu kadar, pürüzlü ve yorgun çıkıyordu Şövalyesine yaklaşmışken.

Kingdom Of Irises ~ Minsung(Mpreg)Where stories live. Discover now