20. Jovano, Jovanke

10.7K 971 2.2K
                                    


20. Jovano, Jovanke

"Savaşta büyük zulme uğradınız. Zalimleri affedip affetmemekte serbestsiniz."
Aliya İzzetbegoviç

*Cenk Bosnalı, Bosna Ekspres – Jovano, Jovanke*

*Sertab Erener – Every Way That I Can*

"Erkekleri sıralamıyorum farkındaysan, Kubilay'dan bahsediyorum," dedim. Balkon kapısına doğru yürürken yarı yolda durmuş, bana dönmüştü.

"Tamam, Kubilay'dan da bahsetme," dedi, elini havaya kaldırdı susturur gibi, "hiç umurumda değil çünkü neyi beğendiğin, neyi beğenmediğin, kendine saklarsan sevinirim!"

"Sen bilirsin," dedim, hafifçe, dalga geçer gibi güldüm. "Senden yardım istedim sadece, arkadaşısın, tanırsın diye ama senin yardımın olmadan da tavlarım Kubilay'ı."

Kapıda duraksadı, birkaç saniye bekledi, ardından geriye doğru adımladı. "Ne dedin," dedi, gülümsüyordu ama yeşil gözleriyle kurşun sıkabilse beni kevgire çevirmekten geri durmazdı herhalde. "Bir daha söyle."

"Tavlarım Kubilay'ı," dedim, yutkundum. Ayağa kalktım. Karşısına dikilmiştim şimdi. "Zor mu sanıyorsun?" Gülümsedim. "İnan hiç değil," diye fısıldadım, boynumu bükerek ve baygın bakışlarımla. Saçlarımı elime doladım, gözlerimi kırpıştırdım. "Birkaç tatlı sözüme," derken kıkırdıyordum, "dibi düşer zaten."

Yutkundu, gözlerini kırpıştırdı önce, sonra gözlerini yumdu ve yeniden açtı. "Sen kendine bir oyuncak arıyorsun," dedi, öfkeyle. Gözlerini kısmıştı. "İlişki yapmak falan değil senin derdin. Bir hedef belirleme peşindesin."

"Öyle değil ama sana kendimi ispatlamaya çalışmayacağım," dedim, omuz silktim. "Ama şunu söyleyeyim, bunu inada bindirir, iddiaya dönüştürürsen keçi gibi dururum iddiamın arkasında." Gülümsedim. "Kubilay'ı da tavlarım."

"Ne bu," dedi, kaşlarını çattı. "Şu kalp kırıklığı meselesinin hıncını almak için mi yapıyorsun?" Yutkundu. "Sözlerim kanına dokundu, gururun incindi, şimdi bana ben kırılmam ama kırarım'ı göstermeye çalışıyorsun, yanlış mıyım?"

"Yanlış," dedim, gülümsedim.

Doğruydu.

Başını salladı. "Hedef mi arıyorsun," dedi, göğsü hızlıca inip kalkıyordu, "tamam," derken yeniden başını salladı.

Yutkundum, bu hali hiç hoşuma gitmemişti. Gözü dönmüş gibiydi sanki, mantığıyla hareket etmiyordu. Bu beni tutup öpmesindi şimdi? Ne bileyim, yatağa falan itekleyip bir şeyler yapmaya kalkışırsa kendi irademe de güvenmiyordum ki şu an. Bir kere öfkem, kırgınlığım ve adrenalim çok yükselmişti. Ufacık bir öpücüğüyle baştan çıkardım.

"Hedef benim," dedi sertçe, bir kez daha yutkundu. "Uzak dur Kubilay'dan." Yeşil, Ardahan çayırları gibi gözleri içime iplik gibi işlerken burnundan, kesik bir nefes aldı. "İddia da bu," diye devam etti. "Tavla beni."

Donup kaldım birden. Önce doğru mu duydum diye biraz bekledim, anlamaya çalışırcasına bakıyordum Alperen'in yüzüne. Tavla neyi? Neyi tavla demişti? Hangi hedef, hangi iddia? Kendisinden bahsediyor olamazdı herhalde, yok, ben yanlış duymuş olmalıydım. İmkanı yoktu ki bunun. Hayır yani, zaten elinde bir söz yüzüğü olan adam bir başkasına niçin beni tavla desindi?

Yutkundum. Aklımı kaybettim, diye düşündüm. Öyle mi olsun istedim, öyle desin diye mi hayal ettim acaba, diye düşündüm. Fakat Alperen bana hızla inip kalkan göğsüyle, çakmak çakmak olmuş o yeşil gözleriyle ve nefes nefese, aklı bulanmış gibi öyle bir bakıyordu ki, hayır yanılmıyordum, doğru duymuştum, halinden ve tavrından belliydi bu.

Gençlik Kumpanyasının Hatıra DefteriWhere stories live. Discover now