Yemyeşil gözleri ağlamaktan kızarmıştı. Yüreğinin sancısı gözlerinden akarken odasının kapısı açıldı.
"Seyranım, kınalı kuzum. İki gözüm."
Gözlerinden yaşlar tekrar boşaldı.
"Noldu?"
"Gelecekler kuzum, bu akşam gelecekler."
"Anne."
Yalvarırcasına çıktı kelimeler ağzından.
"Allah aşkına etmeyin. Bilmez misiniz o adam beni öldürür o evde. Bacısı kaçmış abime der mi bu masumdur diye? Demez Allah aşkına vermeyin beni."
"Elimiz mahkum annem, napalım söyle? Bir evladım girmişken toprağın altına diğerini de mi sokayım sen söyle? Nasıl dayanayım?"
"Nefes almak yaşamak mı anne? Beni o eve sokunca o adama eş olunca ben ölmeyecek miyim? Başka yol buluruz nolur."
Ağlamaktan helak olmuştu. Gaziantep'in en büyük aşiretinin ağasıydı Ferit Korhan. Abisi onun kız kardeşini kaçırmıştı. Suç işlenmiş, hüküm kesilmişti.
"Yok ana kurban yok, sanıyor musun ki baban hemen kabul etti. Varını yoğunu vermek istedi Seyran. Seni vermemek için oğlunu bile verdi. Ama karşı taraf kabul etti berdeli."
Karşı taraf berdeli kabul mü etmişti? Nasıl ederdi? Bir insan tanımadığı bir insanla nasıl evlenmek isterdi? Elinin tersiyle gözlerini sildi.
"Tamam anne."
Kafasını tekrar yastığına gömdüğünde kaderine boyun eğmek zorunda olduğunu biliyordu. Akşama kadar ağlaması devam etti. Gelmelerinden 1 saat önce odaya evli olan ablası girmişti Suna.
"Ablam."
Hızla sarıldı ablasına Seyran.
"Abla çok korkuyorum."
Daha sıkı sarıldı Suna kardeşine.
"Korkma ablam, sen şanlıların göz bebeğisin. Neyden korkarsın?"
"Dar edecek bana hayatı. Kim ister kardeşini kaçıranın kardeşini. Sırf canı ölmesin diye kabul etti."
Ayrıldı kardeşinden suna. Eliyle avucladı çenesini.
"Bana bak. Nereden benim yere göğe sığmaz bacım? Nerede o diliyle adam öldüren Seyranım. Bana bak."
Zorla göz göze geldi kardeşiyle.
"Madem dar edecek sana o konağı. Sende ona dar edeceksin. Senin arkanda da bir aşiret var çöpsüz üzüm müsün sen? Olur da o konakta saçının teline zarar gelse babam yakmaz mı orayı."
Biliyordu yakardı, sırf onu evlendirmemek için oğlunun canından geçmişti Kazım ağa.
"Şimdi kaldır o başını. Hazırlan. Onlara Seyran Şanlıyı göster. Göster ki titresinler. Göster ki bişey yapmadan iki kez düşünsünler. Göster ki gölgenden korksunlar."
Ablasına baktı Seyran. Kaderi buysa boyun eğecekti belki ama karşısındaki kimseye merhamet etmeyecekti. Bugün bu odada son kez ağlayacaktı. Bugün bu oda son kez şahit olacaktı hıçkırıklarına.
***
Hazırlanıp aynada kendine son kez baktı Seyran. Simsiyah bir elbise giymişti. Ama süt teni bir elmas gibi daha çok ortaya çıkmıştı bu siyah elbiseyle. Kapının çalınmasıyla gözlerini kapıya çevirdi.
"Geldiler Seyran hanım."
Gelen evlerinde çalışan hizmetliydi.
"Geliyorum."
Aynaya baktı son kez.
"Allahım sen bana güç ver sen bana yardım et. Et ki eğilmesin başım, et ki akmasın yaşım."
Kapıya ilerleyip çıktı usulca. Uzun merdivenden aşağı inerken herkes ona bakıyordu. Güzelliği zaten tüm antepin dilindeydi. Aşağı indiğinde kapıdan giren adama kaydı gözleri. Siyah takım elbisesi, beyaz gömleğiyle bir bütündü. Siyah kravatı görüntüsünü tamamlıyordu. Elindeki kara gül buketine baktı Seyran. Beyaz ya da kırmızı değildi. Tek sevdiği çiçekti bu kara güldü. Gözleri birleştiğinde herkesin nefesi tutulmuştu. Tüm heybetiyle ilerledi Ferit Seyrana. Tam önüne geldiğinde durdu. Bir buket kara gülü kollarına bıraktı.
"Sevdiğini duydum."
"Elin değdi ya artık sevmem."
Dediğinde güldü Ferit.
"Seninle çok eğleneceğiz galiba."
Demişti alay edercesine, Seyranın cevabını duymadan ilerledi.
O gece bir aile söz verdi birbirine. Kaderin oyunuyla bir araya gelecekti iki genç. Birbirlerine en büyük yarayı onlar açacaktı bunu herkes biliyordu. Ama sarmaya güçleri yeter miydi? Orası meçhuldü.
Seyranın Elbisesi
YOU ARE READING
Yürek Sancısı
Teen Fiction"Tüm Antep şahit olsun ki aşığım sana, canım yoluna kurban olsun." Acı çeken kahvelerini yosunlara dikti genç adam. Karısına ne çok çektirmişti. Ama şimdi deli divane olmuştu gönlü. Bir kaç adım attı kocasına doğru. "Tüm Antep şahit olsun ki inanmı...