16. BÖLÜM: SİYAH KELEBEK

370K 18.2K 9.9K
                                    

🦋


Empyrium – Dying Brokenhearted

Katatonia – Decima


16. BÖLÜM

SİYAH KELEBEK


Sessizlik ve şüphe.

Zihnimin en bilinmedik noktalarına sinmiş, tamamen benden bir parça olmuş bir şeydi artık bunlar. Aynadaki silik yansımama bakarken yüzümde her zamanki kendi ruhunu kabullenemeyen soğuk bir bakış vardı. Dudaklarımı birbirine bastırdım ve aynalı masamın önündeki siyah lastik tokayla saçlarımı sıkı bir atkuyruğu yaptım. Çarşamba gününden cuma gününe ne çabuk geçmiştik hiçbir fikrim yoktu. Birazdan Yaşar Bey ile buluşacaktım ve bana ne söyleyeceği konusunda gerçekten büyük bir merak içerisindeydim. Üstüme deri ceketimi geçirdikten sonra siyah kotumun cebine telefonumu ve bir miktar parayı sıkıştırıp odamdan ayrıldım.

"Sen bugün okula gitmedin mi?" diye sordu annem beni koridorda gördüğünde. "Dersin yok mu?"

Bir an ciddi anlamda gözlerimi devirmek istesem de yüzüme bomboş bir ifade ekleyerek anneme baktım. Üstünde çiçekli bir elbise vardı. Sarı kumaşın üstünde, beyaz papatyalar... Nasıl da farklıydık. Defne ona çekmişti. Benim ona benzeyen bir yerim var mıydı? Belki burnum benziyordu biraz. Onun da küçük bir burnu vardı. Peki ya başka? Başka yoktu. Kanımız uyuşuyordu, burnumuz benziyordu. Bunun dışında benzeyen tek bir noktamız bile yoktu.

"Erken bitti ders," diye açıkladım anneme düz düz bakarken. "Cuma bugün. Son iki dersimiz seçmeli." Eğilip portmantonun dolabındaki botlarımı çıkarırken omzumun üstünden ona baktım. Hâlâ bana bakıyordu. Birkaç tutam saç yüzüme düştüğünde rahatsızca burnumu kırıştırdım ve annem hiç ummadığım bir şey yaparak önümde eğilip yüzüme düşen firari tutamları kulağımın arkasına sıkıştırdı.

Kalbimin daha hızlı çarptığını fark edince bir an duraksasam da, herhangi bir tepki vermeden botumu giydim ve yavaşça kalkıp, "Ben çıkıyorum," diye mırıldandım.

"Dikkatli ol, tamam mı?" Gözlerimin içine baktı. Saniyeler uzadı, biz birbirimize bakarken diğer Merve tüm bariyerlerimi bir kenara itip anneme sarılmamı söyledi. Bu kez onu dinlemedim ama içimde bir yerlerde onu kucaklamak isteyen küçük bir kız çocuğu can çekişiyordu, biliyordum.

"Tamam."

"Telefonun açık olsun." Gözlerini kaçırdı. "Geçen sefer seni aradım ama kapalıydı. Sesli mesajımı aldın mı?"

Kaşlarımı çattım. Beni aramış, dahası bana sesli mesaj mı bırakmıştı?

"Almadım," diyebildim. Annemin yüzündeki ifade değişmedi ama bir ara burukça gülümsediğini gördüm. "Çıkıyorum o zaman," diyerek kapının kulpuna uzandığımda midem yanıyordu.

Dışarı çıktığımda Fethiye'nin en soğuk günlerinden birini yaşadığını fark ettim. Kuru bir soğuk vardı ve bu kesinlikle dudakları yarıp, günlerce sızlatacak cinstendi. Parmaklarımı deri ceketimin ceplerine soktuğumda bir an sesli mesajı dinlemek istediğimi düşündüm ama bunu Yaşar Bey'le olan görüşmemden sonra yapmam gerektiğini zihnimin bir köşesine not aldım. Şu an kafamı başka şeylere yormak istemiyordum çünkü.

Kafenin içine girdiğimde göğsüme oturan soru işaretlerinin ucundaki kancalar kalbime batıyordu. Onun hakkında merak ettiklerimin yanı sıra, öğreneceklerimin bende ne gibi etkiler bırakacağını da merak ediyordum şu an. Gözlerim kafenin geniş terasında dolandı. Huzursuzdum. Yaşar Çakıl'ın, Karan'la geçen sefer oturduğumuz masanın hemen çaprazındaki masada oturuyor olduğunu gördüm. Beni fark ettiğinde elini kaldırdı, ben de onu gördüğümü belli etmek ister gibi elimi kaldırarak karşılık verdim. Onun yanına doğru ilerlerken ayaklarımın altında iğneler vardı da attığım her adım tabanımın sızlamasına neden oluyordu sanki. Yanına gittiğimde ayağa kalktı, hafifçe eğilip beni yanağımdan öptü. Bir an duraksadım. Yakın temastan hoşlanmıyor olsam da bu adamın yakınlığından rahatsız olmadığımı fark ettim.

ASİ ÇAKILTAŞIWhere stories live. Discover now