Seeelaaamlaaarr biz geeldiikkk
Bir sürü pasaj arası yorum bekliyorum ha söyleyeyim :)
Karşınızdaaaaa:
Otuz Üçüncü Bölüm
Biri bir gün çıkıp da hayatının en güzel zamanlarını sorsa, Leyla Kirman kuşkusuz bu evde, yaşadığı bu günleri anlatırdı ona.
İkizler yoktu, ondan mütevellit çokça eksikti. Ama öyle başka, öyle büyülüydü ki... genç kız bundan on yıllar sonra yaşlı ve oturaklı bir yanım hanım olduğunda dahi, aklında ve kalbinde tazeliğini koruyacaktı. Hep tatlı bir ürperme ile hatırlayacaktı.
Seha ile dopdoluydu bir kere. Her anı Seha ile dopdolu. Bilmediklerini bildikleri, öğrenmediklerini öğrendikleri ve birbirleri hakkında karşılaştıkları her yenilikte daha çok bağlanıp, daha çok sevdikleri uzun saatler yaşamışlardı. Aşılamayanlar aşılmıştı. İsteyerek ya da istemeyerek birbirlerinden uzak kaldıkları tüm o çileli zamanların acısını çıkarmışlardı.
En paha biçilmez anı Leyla için; beraber evlerinin cam balkonlarında oturup gündoğumunu izlerken, Seha koltukta, Leyla da onun kucağı üzerinde huzur içinde otururken; adamın yüzüne doğan güneşin ışıklarından gözlerini kısarak bakması ve:
"Sen benim gençliğimsin." demesi olmuştu. "Neşemsin, sürurumsun. Kaybettiğim sekiz yılımı Leyla... neredeyse bir ölüden farksız olduğum sekiz yılımı, bana fazla fazla geri getirdin, teşekkür ederim."
Doğruydu bu. Mucizevî olan da oydu işte.
Kâbuslarla dolu geçen tüm geceler; Leyla’nın Seha’nın göğsünün üzerine kara uzun saçlarını salarak uzandığı bir on beş dakikanın ayağına paspas oluyordu. El titremeleriyle, sinir krizleriyle, ilaç almalarla dolu günlerin tüm baskın hatırası; Leyla’nın Seha’ya bir güzel sözünde toz oluyor da yellere karışıyordu. Seha Kirman Leyla’nın yanında, onunla o birbirinden güzel günleri yaşarken; çektiği tüm acılardan sıyrılıp onları geride bırakıyordu. Tıpkı Leyla gibi. Birbirlerini bulmadan önce yaşadıkları tüm sorunlar şimdi çok uzakta kalmış, birer serap gibi geliyordu yüreklerine. Tüm hepsinin izi duruyordu evet, ama artık hepsi, tam ortasında kavuşacakları köprüye onları ulaştırmaya vesile olan birer yol olarak duruyordu gözlerinde. Düşünmesi ve kabullenmesi zordu ama gerçek buydu. Kader çarkları bu şekilde işlemişti. Seha; günün birinde Leyla’sını bulmak için yaşamıştı tüm o hayatı. Dilşah ile bu yüzden mutsuz bir evlilik geçirmiş, hatalar yapmış ve hatalara kurban gitmişti.. Bu yüzden sekiz yıl boyunca kendi yasını tutmuştu. Bu yüzden kendi kendisini unutmuştu. Günün birinde çeşme kenarında ninesini beklerken Leyla’yı görmesi için. Leyla’nın amcasının evinde tüm yaşadıklarının sebebi de buydu. Bunaldığı bir gün, elma ağacına çıkması, o ağaçta bir bey oğlu beye gözükmesi, onun yüreğine bahar yağmuru gibi düşmesi, kurumuş topraklarını ıslatıp yeşertmesi için. Tüm her şey zincirlemesine birbirine bağlıydı. Tüm her şey bu sonuca giden bir nedenler bütünüydü. Bir sürü şey yaşanmıştı ve her şeyin sonu, bitimi buydu: birbirine sımsıkı kenetlenmiş Leyla ile Seha.
Tek istedikleri bundan sonra hiç ayrılmamaktı. Bu hayatta karşılarına çıkacak zor veya kolay, acı veya tatlı her ne varsa.. beraber yaşamak.
O evde geçirdikleri o muhteşem günlerin son gecesindelerdi o akşam. Yarın yola revan oluyorlar, konaklarına geri dönüyorlardı. İkisi de hem evlerini, hem çocuklarını çok özlemişlerdi lâkin burayı ve burada yaşadıklarını arkalarında bırakmak da ister istemez damaklarında buruk bir tat bırakıyordu. Son gecelerini olabildiğince neşeli yaşamaya söz vermişlerdi. Seha’nın 'bak Kınalıtepe'de böyle geniş vakti, yalnız kalmalarımızı öyle bol bulamayız' diyip sırnaşmalarından yakayı kurtarabildiği kadarıyla Leyla, güzel bir elmalı kek yapıp fırına atmıştı. Elmalı kek, Seha’nın tek sevdiği ve doya doya yediği tatlı. Onun pişmesini beklerken çıtır çıtır yanan kuzinenin önünde yer minderlerine oturmuş, yine sarmaş dolaş olmuş, burada çektirdikleri fotoğraflara bakıyorlardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Leyla ile Karabağırlı
RomanceSeha Bey bir ayağını öne atıp ona dengesini vererek şöyle bir durdu. Leyla'yı kısacık üstün körü süzdü. Rahatsız eden bir bakış değildi ama olmasa da olurdu yani. Leyla neler oluyor diye düşünüyordu. "Küçüksün." dedi adam, burnunu çekti. "Gözüm de...