"yapayalnız bir yaz olabilirdi
tıpkı bundan öncekiler gibi
ama bu sefer sen vardın,
kumsalda."
güneş.
sahildeydik. söz verdiği saatte almıştı beni. ceylan götürmek istese gözlerimden uyku akar, asla kabul etmez ve akşam giderdim ama konu barış alper yılmaz olduğunda her şey kabulümdü. vakit geçirmek, eğlenmek, gülmek, ağlamak... öpmek, dokunmak ve ilerlemek. her şey onunla güzel, her şey onunla tamdı. ben o hayatıma girmeden yarımdım, eksiktim. o gelmiş ve tamamlamıştı kalbimi kalbiyle.
"hiçbir şey hazırlamama izin vermedin," dediğimde uzandığı kumların üstüne doğru çekti beni. bikinim vardı üstümde, bu nedenle beni kendine çektiği andan itibaren uzun parmakları nazikçe çıplak bacaklarımda, yer yer karnımda dolanmaya başlamıştı.
bana neler yaptığının farkında mıydı acaba?
içimdeki kelebekleri ve heyecanı dizginlemeye çalışırken, "çünkü sen fikri bularak yeterince yoruldun," dedi. ufak bir kahkaha attım. sırt üstü uzandığı kumların üstünde bana doğru dönüp yan bir şekilde uzanır pozisyon aldı.
parmakları bacağımda daireler çizerken, "neden güldün?" diyerek sordu. bugün biraz fazla flörtöz oluşu kalbimi hızlandırıyordu.
"alt tarafı bir fikirdi, barış. ben sana bir şeyler hazırlamak istemiştim." gülümsedi. "yapma dememe rağmen poğaça yapmışsın, ne kadar da güzel olmuş. daha ne yapacaksın?"
şarap, pizza, kahve, bira, meyveler, tuval, boyalar... hepsini ayarlayan sevgilimdi ve ben ona minnettardım. bazen mahcup oluyordum karşısında. ama en son yaptığım o ayrılık hatasından sonra bunu dillendirmek doğru olur muydu bilmiyordum. gözünde sorun yaratan birisi olmak istemiyordum; bu nedenle arada ona sürprizler yaparak aramızdaki durumu eşitlemeye çalışmaya karar vermiştim.
bacağımdaki parmakları usul usul daha yukarlara doğru çıkarken arsızca bakıyordu gözlerimin içine. utanmayacaktım, utanmak istemiyordum. yaşayacağım ilklerin ve sonların tüm sahibinin barış olmasını istiyordum. o beni seviyordu; hiç kimsenin değer vermediği kadar çok değer veriyordu ve ben çaresizce onu sevmekten başka bir şey yapamıyordum.
çaresizliklerin en güzeliydi.
ben de tıpkı onun gibi yan bir pozisyon alarak aramızdaki mesafeyi olabildiğinde kapattığımda burnunu burnuma sürtmüştü. "rahat edemedin mi?"
"yani..." dedim cilveli bir şekilde. sırıttı. bu hallerim hoşuna gidiyordu, biliyordum. anlıyordum da. dudağımı hafifçe dudağına sürttükten sonra, "sadece daha rahat hissetmemiz için," diyerek mırıldandım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
kelebekler, barış alper yılmaz.
Fanfictionbarış alper yılmaz, dm kutusunu sorunlarını anlatıp bir dert defteri gibi kullanan fanının mesajlarını okur.