Keyifli okumalar.
Benimle konuşmak istediği için çalışma odasına çağırmıştı. Ne diyeceği hakkında fikrim olmadığı için gözünün içine bakıyordum kurumaya meyilli ıslak saçlarımla. Ayrıyeten biraz gerginlik de vardı üzerimde. Yüz ifadesi geriyordu beni. Yine de konuşması için gözünün içine bakıyordum.
Bana karşılık olarak koyu gözleriyle baksa da ardından masasına geçti ve sakince oturdu. Eliyle öndeki koltuğu gösterip "Otur." dedi. Ayakta dururken göğsümdeki sızı daha çok kendini belli ettiği ve yorulduğum için beklemeden yürüyerek koltuğa geçip oturdum.
Otururken biraz yüzüm buruşmuştu ıslanmış bezin altında kalan yaram acıdığı için. Galiba Pars ile konuştuktan sonra bezi değiştirmem gerekecekti.
"Neden çağırdın beni?" diye sordum acı çeken surat ifademi düzeltip.Bir süre duraksadı. Sanki tepkimi ölçmeye çalıyormuş gibi. Lüks saatin takılı olduğu elini masanın üzerine bıraktı olduğu yere daha çok yerleşmek ister gibi. Bu adam her yerde mekanın sahibi gibi tavırlara sahipti. Öyleydi de.
"Babanı buldum." diye söze başladı.
Bu lafı beni heyecanlandırmadı. Aksine daha sahipsiz hissettirdi, sanki kaç gündür yalnız değilmişim gibi. Babam bulunmuştu evet ama onu bir daha affedebileceğimi düşünmüyordum. Bu yüzden Pars'ın ona ne yapacağı da umrumda olmamalıydı değil mi?
"Ona ne yapacaksın?" diye sordum. Endişelenmedim. Beni öldürmediği için babama fiziksel zarar vereceğini düşünmüyordum. En azından öyle umruyordum çünkü Pars'ın sinirli yanını gördüğüm için biraz emin olamamıştım. Ama bu para için de birini öldürmezdi canım.
"Ona kaçtığı işi yaptırarak, cezasını fitil fitil burnundan getirterek ödeteceğim. Kısacası hak ettiği değeri görecek."
Yutkundum. Eskiden ne yaptıysa yapsın en azından bazen iyi davranışlarını nadir de olsa görüyor ve hissediyordum. Bu bahsettiğim iyi davranışlar normal babanın çocuğuna yaptığı gayet doğal davranışlar olsa bile benim için biraz da olsa beni sevdiğini düşünememi sağlıyordu.
Çocukken gözünün içine bakıyordum gün boyu evde olmadığından iletişim kuramadığım için. En azından "kumandayı getir" diyerek diyalog kursun, muhatap olsun isterdim benimle. Bazen tek bir kelime bile etmediği zamanlar oluyordu, bazenleri ise kavga etmek için bulduğu küçük bahanelerle evi sesiyle inlettiği zamanlar.
Küçükken çok dövmezdi beni ama bazen sadece diğer çocuklar gibi şımarmak istediğim zaman bana tahammül edemeyip annemin bile beni ellerinden zorla çekip aldığı yediğim bazı dayaklar hâla aklımın bir ötesinde duruyordu.
Saçmaydı belki de ama asla kin tutamıyordum o adama. Sadece neden sevmediği sorusunu kendi kendime kaç saat düşündüğüm oluyordu. Sevmek zorunda değildi ama değil mi?
Bunları düşündüğümdeyse baba sevgisine ne kadar aç olduğum yüzüme çarptı. Herşeyden önce yine de annem beni gerçek anlamda hayal kırıklığına uğratmıştı. Bana babamın aksine sevgisini gösteriyordu, var olan parasını babamdan bana gizli veriyor, ablamla beni ayırmıyordu. Ters bir kadın olsa da babam gibi değildi bu konuda.
"Annenle beraber ikisi de yolda şu an. Ordu'ya geliyorlar." Gözümün içine bakıyordu ne tepki vereceğimi görmek için. Dudaklarımı yaladım. "Annemin suçu yoktu babam kendisiyle zorla götürdü onu." Annemi de babam gibi borcunu ödetmek için çalıştırmasına karşı ikna etmek ister gibi konuştum.
Ne olursa olsun o kadın beni bu yaşıma kadar kolay veya zor bir şekilde yetiştirmişti. Ona sırtımı dönmek istemiyordum bana yaptığı gibi. Bu yaşında Pars'ın onu da çalıştırma fikri sadece çaresiz kalmamı sağlayacaktı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Fındık Tarlası
General FictionAilesinin zoruyla tatilini fındık toplamaya gitmek için harcayan Enes'in başına Ordu'nun mafyası musallat olur.