3. Bölüm

55 14 3
                                    

Karşısındaki ay ışığında parlayan denize baktı genç kız. Hıçkırdı bir kere daha. Oturduğu kumda bacaklarını kendine çekti. Kafasını kaldırdı ve gökyüzüne baktı. Ne çok yıldız vardı bu gece gökyüzünde. Belki de daha önce hiç gökyüzüne bakmadığı için ona öyle gelmişti. "Yıldızları benden daha fazla mı sevdin?" dedi bir yıldıza odaklanarak. Zorlukla yutkunduktan sonra derin bir nefes alarak devam etti; "Oysa ben seni gökyüzüne sığdıramamıştım..." dedi burnunu çekerek, "... şimdi bir yıldıza nasıl sığdırayım?". Yıldız buğulanmaya başladığında gözlerinin dolduğunu anladı. Kafasını kollarının arasına indirdi. Alnında hissettiği küçük saç parçalarını umursamadı. Titrek çıkan sesiyle fısıldadı genç kız; " Ben seni çok sevdim... Çok fazla."

Sabah olmasına sadece bir saat kalmıştı. Genç kız ağlamaktan sızlayan gözlerini ovuşturdu. Neden ölümü seçmişti? Genç kız, onu yeterince hayata bağlayamamış mıydı? Onun ailesi yoktu... Ölüm haberini kim ona ulaştıracaktı? İntihar belki çözüm değildi. Ama bir kaçış yolu olabilirdi. Genç kız ise en son, şu an oturduğu sahilde onun tarafından kovalandığında kaçmıştı. En son ondan kaçmıştı. Başını kollarının arasından kaldırdı ve denize baktı. Durgundu deniz. Ayağa kalktı genç kız. Denizin içine atılan her şey bir daha bulunmamak üzere kaybolurdu. Peki şimdi deniz, genç kızı kendi içinde kaybedebilir miydi? İnsanlarda deniz gibiydi. Acılarını içine atarlardı. Bir anda dalgalanır, bir anda sönüverirlerdi. Herkes denizin dalgasını izlerdi, kimse denize 'Ne acın var?' demezdi. Ayağına bir dalga değdiğinde durdu genç kız. Tam dalgaların geldiği yere oturdu. Bacaklarına her dalga gelişinde kendini özgür ve rahatlamış hissediyordu. Belki oda rahat bir ölüm seçmişti.

Nemli olan pantolonu daha da ıslanırken tekrar ayağa kalktı. Gökyüzüne tekrar baktı. Elini havaya kaldırdı ve iki yana salladı. Gözlerine gelen gözyaşlarını yutkunarak geri itti. Derin bir nefes aldı ve arkasını döndü. Yavaş adımlarla sahilden çıkıyordu. Evi buraya yakındı. Yavaş olan adımlarını daha da hızlandırdı. Sahilden çıktı ve sokak sonuna doğru hızla yürüdü. Akşamdan kalan çöp poşetlerinin yanından geçerken çıkardığı sesler yüzünden birkaç kedinin mırlama sesini duydu. Omuz silkerek bir üst sokağa geçti. Üşüyordu. Bu sefer koşmaya başladı. Saçları rüzgârla kavga ederken ceketini iyice kendine çekti genç kız. Evini gördüğünde adımlarını yavaşlattı. Elini alnına koydu. Ateşi vardı. Hasta olacaktı, umrunda değildi. Ölse bile değişmezdi bir şey. Genç kız sitem ederek fısıldadı; "Hayat sanki bir şarkıymış da benimkisi nakaratta takılı kalmış gibi." dedi. Oysa kaseti bugün kopmuştu. Bir daha neşeli şarkısı nakarat olsa dâhil çalmayacaktı.

Kapıyı anahtarla açtı ve eve girdi. Babasına ulaşmak adına tekrar bağırdı. Ama ses alamadı. Anahtarı yere fırlattı. Ceketini çıkardı ve koltuğun üzerine attı. Bakış alanına yemek masası girdiğinde gözlerini kaçırdı. Ne zaman baksa, o anlar gözlerine geliyordu. Oysa ilk defa babasıyla o masada tanıştırmıştı genç kız onu. Kafasını iki yana sallayarak gözlerinin dolmasını engelledi. Artık ağlamayacaktı!

Hızlı adımlarla merdivenleri çıktı. Koşarak banyo kapısının önüne vardı. Kapıyı açarak hemen arkasından kilitledi. Adımlarını yavaşlattı. Küvete yaklaştı ve musluğu soğuk su tarafına çevirerek açtı. Aynanın karşısına geçti. Bir süre kendini izledi. Sabahki hâlinden eser yoktu. Hışımla üstündeki kıyafetlerini çıkardı. Aynadan vücuduna baktı. Herhangi bir yara izi yoktu. Oysa yaşadığı acı iz bıraksaydı vücudu tenini göremeyecek hâle dönerdi. Aklına musluk gelince küvete baktı. Yaklaşarak musluğu kapattı. Bir bacağını soğuk suyla dolu olan küvete bıraktığında ürperdi. Bilerek soğuk suyla doldurmuştu küveti. Sanki içindeki yangını bastırabilecekmiş gibi. Titremesini umursamayarak tüm bedenini küvetin içine bıraktı. Gözlerini kapattı soğuğa alışabilmek adına. Suyun içinde yumruk yaptığı ellerini açtı ve bacaklarına koyup kendine çekti. Derin bir nefes aldı ve başını sonuna kadar su dolu olan küvetin içine soktu. Suyun içinde kulakları uğuldarken aldırmadı. Nefes almamaya çalışıyordu. O an, oracıkta ölmeyi diledi. Sessizce ölmeyi. Acısız bir şekilde ölmeyi. Ağladığının farkındaydı. Ama şu an içinde bulunduğu su, bunu gizliyordu. Belki de en güçlü insanlar, yağmurda göz yaşlarını gizlemeye çalışanlardı. Kendini tutamayıp hıçkırdığında ağzına su kaçtı. Şiddetli bir şekilde öksürerek sudan çıktığında boğazını tutuyordu. Ölmekten korkmuştu. Bu tıpkı yağmuru sevip, ıslanmaktan korkmak gibiydi. Ölmek istiyordu ama ölmekten korkuyordu. Alnına yapışan küçük saç parçalarını dağıtmak istercesine kafasını iki yana hızlıca salladı. Su damlaları belli belirsiz yerlere savrulurken kafasını sallamayı bıraktı. Sağ tarafındaki banyo kâsesine baktı. Şampuan, lif v.b. şeyler gözüküyordu. Elini uzattı ve karıştırdı. En alttan bir paket değdi eline. Çıkardı ve baktı. Pakedin içinden bir jilet çıkardı genç kız. Jileti sol eline aldı ve pakedi yere fırlattı. Sol elindeki jileti iki parmağının arasına sabitledi ve bir süre inceledi. Ne yani şimdi bu küçük şey kendini hayattan uzaklaştırabilir miydi? Jileti suyun yüzeyine bıraktı ve bir süre yüzmesini izledi. Batmaya başladığında hâlâ izlemeye devam ediyordu. Jilet bacağına değerek battığında yüzünü buruşturdu genç kız. Bakışlarını jiletten uzaklaştırdı ve bileklerine bakmaya başladı. İki küçük ince damarın onu hayatta tutabildiği gerçeğiyle kaşlarını çattı. Gerçekler ne kadar çok can yakıyordu öyle!

Elini jilete uzattı ve bileklerine değdirdi. Jiletin temas ettiği yerlerden kan damlarken daha fazla bastırdı. Gözyaşları bileğinden akan kanlara karışırken gözleri kararmaya başladı genç kızın. Belki de hiç kimsenin haberi olmadan ölecekti o gece. Genç kız kendini tutmadı hiç. İçinden ne kadar gözyaşı geliyorsa akıttı kanlarla dolu küvete. Artık hiçbir şey göremez hâle geldiğinde pes etti ve kendini suyun içine bıraktı.

"VE KADINA SEVMEYİ ÖĞRETEN ADAM, HİÇBİR ŞEY HİSSETMEMEYİ DE ÖĞRETTİ."

PalyaçoHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin