6. Bölüm

28 5 4
                                    

"Gel benimle." dedi adam genç kıza kısa bir bakış atıp sağ eliyle genç kızın bileğini kavrarken. Genç kız, adamın bu hareketine tepki vermedi. Güvenemezdi gecenin bir vaktinde karşısına çıkan bu adama. Ama hiçbir engellemede bulunmadı. Adam bunu farkedince genç kızı bileğinden tutarak peşinde götürmeye başladı. Genç kız bileğini tutan ele baktı, onda boya yoktu, tam tersi kırmızı bir eldiven vardı. Kaşları çatılırken adama ait olan topun da kırmızı olduğu geldi aklına.

Birkaç serseri ve sokak hayvanının dışında neredeyse boş olan sokağın kaldırımında yürüyorlardı. Tabi her ne kadar yürümek denebilirse. Oysa bundan bir hafta önce böyle bir olay yaşamış olsaydı çoktan çığlığı basmıştı. Hatta buraya gelip gelmeyeceğinden bile şüpheliydi genç kız. Adam hâlâ genç kızı bileğinden tutarak bir yere götürürken diğer elindeki içki şişesini salladı genç kız. Ses geldiğinde memnun olmuşcasına tebessüm ederek kafasına dikti şişeyi. İlk defa içki içiyordu, ilk defa sigara içmişti ve ilk defa gecenin bu saati yalnız başına sokaktaydı. Acı, insana neler yaptırıyordu öyle!

Genç kızın burnuna tuzlu su kokusu dolarken sahile yaklaştıklarını anladı. Ama bu sahil yolunu daha önce hiç görmemişti. Yada sarhoş olmaya başladığı için mi böyle düşünüyordu? Yine de adamın kendisini sürüklemesine izin verdi. Bir iskeleye geldiklerinde adam adımlarını yavaşlattı ve iskeleye doğru yürüdü. Tabiki de bir eliyle genç kızın bileğinden tutarak. İskelenin ucuna geldi ve genç kızın bileğini bıraktı. Adam, dizlerini büktü ve iskelenin ucuna oturarak ayaklarını denize doğru sallandırdı. Genç kız adamın amacının ne olduğunu çözmek ister gibi beklentiyle adamın yüzüne bakıyordu. Adam omuzlarını silkti umursamazca. Genç kız ilk önce elindeki şişeyi tahta zemine koydu. Sonra kendi dizlerini bükerek oturdu ve bacaklarını sallandırdı iskelenin ucundan aşağıya. Tahtanın üzerindeki cam şişe, adam ve genç kızın arasında duruyordu. Genç kız kaşlarını çatarak yanıbaşındaki adama baktı. Denize yansıyan ay ışığına bakan adamın yüzü, hem gecenin karanlığı hem de yüzündeki makyaj yüzünden pek görünmüyordu. Derin bir nefes alarak bakışlarını adamın yüzünden çekti.

"Senin derdin ne?" yanından gelen bu sesle genç kız irkildi. Yanına baktığında adam gözlerini hâlâ denizden ayırmamıştı.

"Benim derdim yok." dedi genç kız omuzlarını silkerek.

"O yüzden mi gecenin bu saatinde bir elinde içki şişesi, bir elinde sigara sokaklarda dolaşıyorsun?"

Adamın bu cevabına karşılık şaşkınlıkla gözlerini kırpıştırdı genç kız.

"Ölmeyi beceremeyen biri kendine zarar vererek çektiği acılardan kurtulmak ister." dedi adama bakarak. Ama adam yine de genç kıza bakmıyordu.

"Kendine zarar verince çektiğin acılar azalıyor mu sanıyorsun?" dedi adam sonunda genç kıza bakarak. Bu sefer genç kız gözlerini kaçırdı. Adamın sorusunu umursamayarak başka bir soru sordu:

"Sence," dedi tekrar adama dönerek. Bakışlarını etrafında rengarenk makyajın olduğu gözlerine çevirdi adamın.

"İntihar, saçmalık mı?" dedi genç kız sağ elinin işaret parmağını iskelenin tahtasına vururken. Adam bakışlarını kızdan çekti. İki elini çenesinin altına koyarak dirseklerini dizlerine dayadı. Genç kız merakla gelecek cevabı bekliyordu. Adam denize bakarak cevap verdi:

"İntihar etmek kötü bir şey değil. Sadece gereksiz bir hayata son vermek." dedi tek nefeste.

Genç kız şaşırmıştı. Adamdan böyle bir cevap beklemiyordu. "Peki." dedi sessizce ve oda denizi izlemeye döndü.

Denizin yüzeyinde oluşan dalgalar yüzünden deniz yüzeyindeki ayın yansıması çoğu zaman hareketleniyordu. Genç kız, adam ile kendisi arasında olan şişeyi eline aldı ve salladı. Bu sefer ses çıkmamıştı. Boş olduğunu anlayarak denize doğru attı. Deniz yüzeyindeki dalgalar bir süre daha da şiddetlendiğinde ayın yansıması kaybolur gibi oldu birkaç saniye. Şişe içine su alarak batmaya başladığında omuzları indi genç kızın.

"Bak," dedi yanındaki adama hitaben.

"İnsanlarda birer şişe gibidir. İçlerinde çok fazla acı biriktiğinde kendilerini ölüme bırakmak isterler. Yani bu şişe içinde daha fazla suyu kaldıramayarak sonsuzluğa karıştı. Peki insanlar da kendini suya bırakırlarsa ölebilirler mi?" dedi her kelimeyi yavaş yavaş söyleyerek. Sarhoş değildi. Yada öyle sanıyordu. Şu an içinden gelen hem gülme hem de ağlama isteğine karşı ruhu savaşıyordu. Artık duygusuz olmalıydı belki de.

"Kendini şişeyle bir tutma," dedi adam şişenin çoktan battığı yere bakarak.

"O şişenin hiçbir seveni yok. Hiçbir amacı yok. Ama senin sevenlerin olabilir. Daha önünde milyonlarca hayalin olabilir." dediğinde  genç kız başını arkaya attı ve kahkaha atarak gülmeye başladı.

Sonunda gülmesini bitirebildiğinde gözlerinin kenarlarındaki oluşan gözyaşlarını sildi. Boğazını temizleyerek konuştu:

"Neler yaşadığımı bilmiyorsun."

Adam kısa bir süre genç kıza baktı ve tekrar önüne döndü. Genç kız adamın bu hareketine aldırmayarak omuz silkti.

Başını kaldırarak gökyüzüne baktı. Tek tük yıldız vardı gökyüzünde. İç geçirerek bir yıldıza odaklandı. Sağ elini kalbinin üzerine koydu ve dudaklarını kıpırdatarak sessizce "Seni seviyorum." dedi. Elini kalbinden çekti ve kucağına bıraktı. Başını da ellerine indirdi. Elleriyle oynamaya başladı. O, genç kızın ellerini çok severdi. Avuç içlerini öperdi her seferinde. Kim avuç içlerinden öpen birini unutabilirdi? Hiç kimse.

O, genç kızın ismini de çok severdi. Berfu, kar tanesi demekti. Bu yüzden ona doğum gününde ucunda kar tanesi olan bir kolye almıştı. Yutkunarak elini boynuna götürdü genç kız. Eli kolyenin kar tanesini hissedince iki elini de ensesine götürdü. Kolyesini açarak boynundan çıkardı. Boynundan uzaklaştırarak tekrar birleştirdi kolyenin uçlarını. Sağ elinin avcuna koydu. Sol elinin baş parmağıyla kolyenin kar tanesi süsüne dokundu. Parlıyordu kar tanesi. Peki genç kız bu kolyeyi yansıtabiliyor muydu? Dışını bırakın içinde bile bir parça parlayan umut yoktu genç kızın.

"Bunu bana O almıştı." dedi genç kız titreyen sesiyle. Adamın bakışlarının kendisine döndüğünü hissetti ama aldırmadı.

"O'nu çok sevmiştim." dedi yine. Adam oturduğu yerde kıpırdandı.

"İstersen seni onun yanına götürebilirim. O nerede?" dedi adam genç kıza. Adamın bu cümlesine karşı genç kız gözlerini kapattı ve bir damla yaşın yanaklarını ıslatmasına izin verdi.

"Keşke gidebilseydim O'nun yanına." dedi genç kız gözlerini açıp sağ elini yumruk yaparak.

Yumruk yaptığı sağ elini havaya kaldırdı. Gözlerinden bir damla daha yaş düşerken avcundaki kolyeyi denize doğru fırlattı. Kolye, tam cam şişenin battığı yerde batarken yutkundu genç kız. Kendini arkaya atarak tahta zemine bıraktı. Denizin oluşturduğu dalgalar genç kızın ayak parmaklarına değerken iskeleye uzandı genç kız. Böylece gökyüzünü daha net görebilecekti.

Yanındaki adam da genç kızın yaptığı gibi iskelede uzanırken gözlerini kapattı genç kız. Zar zor çıkan sesiyle konuştu:

"Peki sen kimsin, ismin ne?" dedi. Adam gökyüzündeki aya bakarak cevap verdi:

"Benim ismim... Palyaço." dedi adam.

Genç kız belli belirsiz gülümsedi.

"Senin ismin ne?" dedi adam, genç kızdan daha güçlü bir sesle.

"Ben... Siyah. Gökkuşağının bile küstüğü siyah rengiyim ben."

"ADAMIN OMZU, KADININ LİMANIYDI. ADAM GİTTİ, KADIN BİTTİ, LİMANSA YANDI."

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Jan 01, 2019 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

PalyaçoWhere stories live. Discover now