28. Bölüm

1K 66 11
                                    

Ruh bedenle olan bütünlüğünü kaybettiğinde korku doruğa ulaşırmış, o an Jeong'a olan da tam olarak buydu. Ruhu ve aklı tamamen uzaklara gitmişti, Yuhwa'nın yanına ulaşmaya çalıştıkça engellere takılıp duruyordu. Bedeni ise saniyeler içinde kendini yola atmış hastanenin yolunu tutmuştu. Zaman kavramı ise zaten yok olmuştu, gecenin bir vakti koşarak hastaneye girerken gözü tanıdık bir yüz aradı, ne olduğunu açıklayabilecek birini. Ama kimse yoktu, Yuhwa'nın ameliyata alındığı söylenmişti, durup bekledi. O soğuk beyaz koridorda volta atıp dururken kalbi büyük bir ağırlığın altında eziliyordu. Görünmez büyük bir el kırgın ve korkmuş kalbini mengene gibi sıkarken, nefes almak için çok zorlanıyordu. Acı çekmek, hem de diğer duyguların yaşanmasına, beynin düşünmesine imkan vermeyecek şekilde acı çekmek bu olsa gerekti.

Jeong böyle kendiyle boğuşurken Siwon koşarak gelmişti, yüzünden yaşadığı endişenin boyutu anlaşılabiliyordu. 'Yuhwa nasıl?' diye sordu, aklını yitirmek üzereydi.

Başını iki yana sallayıp elleriyle yüzünü ovuşturan Jeong 'Lanet olsun! Kimse bir şey söylemiyor' dedi, çaresizliğinin üstüne bir de bu bilgisizlik gelince kendinden nefret etmeye başlamıştı. 'Sen... Senin haberin var mı nasıl olmuş?'

Durup kafasını toplamaya çalışan Siwon 'Kaza' dedi 'Trafik kazası. Yuhwa'nın motoruna bir araba çarpmış, şoförün söylediğine göre; Yuhwa bir anda durmuş, aracın şoförü de karşıdan gelirken puslu hava yüzünden farketmesi zaten çok zor olmuş hemen frene basmasına rağmen kayganlaşan yolda pek bir işe yaramamış' Siwon bunları söylerken suratını ekşitti, narin kardeşinin canının yanması onun da canını yakmıştı. Yuhwa'ya bir şey olmasındansa ölmeyi tercih ederdi, zaten bunu da ona gelecek kurşunun önüne atlamasından kanıtlamıştı çünkü Hye ve Yuhwa olmadığı sürece kendi benliğinin de bir anlamı olmadığını düşünüyordu. Öte yandan çorba gibi olmuş aklıyla olayları anlamlı bir bütün haline koymaya çalışan Jeong ise duyduğu acı sayesinde sağlıklı düşünemiyordu. Yuhwa neden bu şekilde çekip gitmişti? Neden gecenin bir saati dışarıda ve karşısından gelen arabayı göremeyecek kadar dalgındı? Tüm bu olanlar o kadar saçmaydı ki bir an gerçek olup olmadığı konusunda şüpheye düştü, acaba berbat bir kabusun içinde miydi? Belki de bir anda uyanacak ve güzel karısını yanında huzurla uyuyor olarak bulacaktı. 'Lanet olsun!' diye bağırdı hastane koridorunda birkaç kişinin ne olduğunu anlamaya çalışan bakışları altında. Her şey gerçekti işte, Kraliçesinin o zarif bedeni şimdi içeride kimbilir nasıl acılarla boğuşuyordu, ama kendi elinden hiçbBurdayım cadı kadın, burdayım işte. Ne olur beni sensiz bir gece daha geçirmeye mecbur bırakma aşkım" diye söylendi içinden, kraliçesinin kendisini duyacağına emindi "Seni seviyorum hayatım" dedi "Benden kolay kolay kurtulamayacaksın güzel kraliçem"

Jeong dışarıda ruh halinin tüm getirilerini doruklarda yaşarken Yuhwa o soğuk ameliyathanede doktorların inatla kendini yaşatma çabalarına karşı koyup duruyordu. Ölmek isteyen biri için bedendeki yaranın boyutunun pek de bir önemi olmuyordu, zaten kalbe açılan yara ruhun kan kaybetmesine yetip tüm yaşam fonksiyonlarını durduruyordu. Ancak derinlerde bir şey o yarayı kapatabilmek ve kan kaybını durdurabilmek için doktorlarla birlikte uğraşıyordu, zaten Yuhwa'yı o buz gibi odada Azrail'in elinden çekip çıkaran da bu olsa gerekti.

Ameliyatı tamamlayıp çıkan uzman doktor yanındaki ekip arkadaşına dönüp 'Gençler neden ölüm isteğiyle dolu?' diye sordu maskesini çıkarmış ellerini yıkarken, operasyonun zorluğu ve Yuhwa'nın yaşamak için biraz bile direnç göstermemesi onun da dikkatini çekmişti. Bunca yıllık deneyimli bir doktordu Bayan Hwang ama hala insanların dünyadan vazgeçmek istemelerini kabul edemiyordu. Yanında ki doktorun da düşüncelere daldığını görünce konuyu değiştirdi 'Hastanın yakını geldi mi?'

'Evet, Bayan Kim'in eşi burada'

Jeong başını duvara dayayıp kollarını önünde birleştirmiş beklerken ameliyathanenin sürgülü kapısının açılmasının ardından Siwon'la aynı anda oraya yöneldi. Bir süre karşısındaki iki yakışıklı ama korkmuş adama bakan Doktor Hwang 'Hastanın eşi?' diye sordu, pekala ikisi de olabilirdi.

Bir adım öne çıkan Jeong zaten kendini belli etmişti 'O... O benim karım' diyebildi zorlukla, doktorun ağzından çıkacak her kelimeyi endişe ve merakla bekliyordu.

'Bayan Yuhwa'nın durumu kritik, ameliyatın başarılı geçtiği söylenebilir fakat çarpmanın etkisiyle geçirdiği travma kendine gelmesini çok zorlaştıracak'

Jeong kaşlarını çatmış başına saplanan ağrılarla birlikte doktorun dediklerini tam olarak kavramaya çalışırken, Siwon doktora yaklaşıp 'Pe... Peki hayati tehlike?'

Bakışlarını Siwon'a çeviren doktor 'Dediğim gibi durumu kritik, hayati tehlikenin ortadan kalktığı söylenemez bu yüzden yoğun bakımda, kontrolümüz altında olacak. Ama şöyle bir şey söyleyebilirim,uyanmaması için tıbben hiçbir sebep yok'

'Yuhwa, onu ne zaman görebileceğim?' diyerek doktorun kolunu tutan Jeong 'O beni bırakmaz biliyorum, izin verin de ona bir kez olsun dokunayım. Varlığımı hissetsin, onu beklediğimi bilsin o hem o da güç bulur. Lütfen' Jeong çaresizce biricik eşi için bir şeyler yapmak isterken Yuhwa'nın hayati tehlikesini düşünmek bile istemiyordu. Kraliçesi yaşayacaktı, yaşamak zorundaydı.

'Bakın, Bay Kim. Az önce de söylediğim gibi durumu çok hassas,hislerinizi anlıyorum fakat sizin de bildiğiniz gibi dışardan gelecek etkilere hastayı kapalı tutmak zorundayız. Birazdan yoğun bakıma alınacak, o zaman odasına giremeseniz de onu görebileceksiniz, şimdilik yapabileceğiniz tek şey güçlü durup dua etmek'

Doktor bunları söyledikten sonra giderken Jeong, bir an olduğu yerde kaldı, dünyadan soyutlanmış gibiydi. Bundan sonra ne olacaktı?

Jeong ilerleyen saatlerde bir an olsun Yuhwa'nın bulunduğu odanın önünden ayrılmamıştı, yoğun bakım ünitesindeki camın arkasından karısının makinelere bağlanmış vücudundan ve solgun yüzünden kızarmış gözlerini ayırmayan Jeong, boğazına düğümlenen her solukla sertçe yutkunuyordu. Yuhwa içerde, nefes alıp verirken hangi zorlukları yaşıyorsa o da dışarıda aynısını çekiyordu. Yaklaşık 5-10 dakika önce gelen Tae Jin Jeong'un sırtını sıvazlayıp 'Güçlü ol dostum' dedi 'İkimiz de biliyoruz, Bayan Kim güçlü kadındır. Hem senin sonsuza kadar acı çekmene gönlü razı olmayacak kadar da mükemmeldir'

Bakışlarını Tae'nin gözlerine diken Jeong bir süre can arkadaşına baktıktan sonra tekrar Yuhwa'ya döndü, gözü karısının kalp atışlarını gösteren dalgaların üstündeyken Tae'nin söylediklerini düşünüyordu. Evet, eğer kraliçesi olmazsa "kalbi sonsuza kadar acı çekecekti". Eğer güzeller güzeli cadısının o ince gülümsemesini bir daha göremzse, hayatında geriye kalacak yegane şey sonsuz bir acı olacaktı. Jeong bu düşüncelere dalmışken o sırada içeri giren Kim Ta Sun ve Bayan Hye Jin bir anda zaten güçsüz olan Jeong'un kalp atışlarının düzeninin bozulmasına neden olmuştu.

Sert bakışlarıyla oğlunun tam karşısında duran Bay Kim aniden elini kaldırıp oğlunun suratına sert bakışlarından daha sert bir tokat indirdi 'Karını nasıl koruyamazsın! Onu sana emanet etmiştim! Kadınını bile koruyamıyorken nasıl tam bir erkek olabildiğini iddia edersin!?' Bay Kim bu bıçak gibi keskin sözlerini sarfederken hiç de kısık bir ses tonu kullanmıyordu.

Öte yandan suratında patlayan tokatla yüzü sağa savrulan Jeong, art arda iki defa yutkundu. Babasının sözleri bir ok gibi kalbini delip geçerken, onurunun da hiçbir değeri olmadığını biliyordu. Babası her sözünde haklıydı, Yuhwa'yı koruyamamıştı ve asla ona ve kraliçesine layık bir erkek olamamıştı. Durum ne yazık ki bunu gösteriyordu, kollarını yanında birleştirip babasının önünde eğildi 'Özür dilerim efendim, bu aileye layık olamadığımı biliyorum. Tekrar özür dilerim, bana bakarken gururlanabilmenizi çok isterdim' Jeong babasının önünde onca kişinin bakışlarına aldırmadan saygıyla ve 'Kim' soyadının hakkını veremediği için babasına duyduğu utançla eğilirken, iki büklüm olmuş belini doğrultmakta acele etmedi. Yavaşça omuzlarını kaldırırken başı hala eğik, yere bakıyor, elleri de önünde bağlıydı.

Bir süre yaşlı buğulanmış gözleriyle oğlunu izleyen Kim Ta Sun, Jeong'u kendine çekip sıkıca sarıldı. 'Canım oğlum, aslanım' derken saçlarını okşuyordu. Yaramaz oğlu Jeong'tan, cemiyet dünyasının hızlı delikanlısı Mr.Hoon'a, iş adamı Kim Jeong Hoon'dan, katıldığı her ortamda asaleti temsil eden genç Bay Kim'e kadar oğlunun her sıfatıyla gurur duyuyordu. 'Sen... Sen hep mükemmel oldun, inan bana oğlum inan bana sen benim hayatımın en büyük gurur kaynağısın'

Babasına sıkıca sarılmış güç bulmaya çalışan Jeong 'Ne seni, ne de Yuhwa'yı hak etmiyorum baba. Aciziyetimin farkındayım' dedi titreyen sesiyle, çenesini babasının omzuna koyup gözlerini kapattı. Fırtınanın ortasında sağa sola savrulup dururken, o engin denizde sığınacak sağlam bir liman bulmuştu kendine 'Korkuyorum baba' dedi derin bir nefes alıp gözyaşlarının akmasına engel olurken devam etti 'Ölesiye korkuyorum baba, ödüm kopuyor. Ya Yuhwa'yı kaybedersem' tırnaklarını babasının siyah ceketine batıran Jeong kendi sırtında hissettiği Bay Kim'in sarsılmaz desteğiyle en azından aklını kaçırmaktan kurtulmuştu. 'O olmadan yaşayamam baba, anlıyor musun yaşayamam. Kraliçem olmadan yaşamak istemiyorum baba, onunla konuşmadan geçecek bir ömüre ihtiyacım yok!' Jeong babasının kendisini anladığını biliyordu, Bay Kim mükemmeldi ve her şeyi bilirdi.

Oğlunun bu halini gören Bayan Hye Jin gözyaşları içinde kendini dışarı atarken Bay Kim, Jeong'un başını öpüp 'Sakın korkma oğlum' dedi 'Unutma, sen bir kralsın ve benden çok daha güçlüsün. Hem senin de dediğin gibi benim sevgili gelinim gerçek bir kraliçe ve biliyorsun ki kraliçeler ne olursa olsun tahtından kolay kolay vazgeçmez. Sadece bekle, çok yakında onunla tekrar kavga etmeye başlayıp, birbirinizi her fırsatta deli etmeye devam edeceksiniz. Ben sizi sonsuza kadar birbirinize ait olmanız için evlendirdim, unutma ki benim hiçbir planım suya düşmez. Babanı en iyi sen tanıyorsun, öyle değil mi?' diyerek oğlunun kalbindeki sızıyı dindirmeye çalışan Kim Ta Sun yavaşça geri çekilip oğlunun alnını öptü. 'Bana inanıyorsun değil mi? Babana hala inanıyorsun?'

'Sana inanmaktan asla vazgeçmedim baba' diyerek derin bir nefes alan Jeong 'Ama içerde yatan o cadının bana inanıp inanmadığına dair hiçbir şey bilemiyorum ve bu bilgisizlik beni çıldırtıyor...'

Sabaha kadar ne Bay Kim ne de diğerleri ayrılmamıştı ordan. Jeong ise ömrünün en zor gecelerinden birini geçirmişti ve bugünün ardından gelecek gecelerin de hiç kolay olmayacağının farkındaydı. Başını duvara dayayıp gözlerini kapatmış yarı uykulu yarı uyanık bir halde duvardaki saatin tıkırtısını dinlerken Yuhwa için güçlü durmak zorunda olduğunu biliyor ve ona göre davranıyordu. Saat dokuz gibi Jeong'un ne olursa olsun Yuhwa'nın başında durmaktan vazgeçmeyeceğini bildiği için Tae'yle birlikte şirkete geçen Kim Ta Sun oğlunun olmayacağı süre içerisinde bir sorun çıkmaması için birkaç tedbir almayı ve kaza olayını fazla deşmemeleri için basını susturmayı planlıyordu. Gelininin geçirdiği talihsiz bir kazanın gazete manşetlerinde boy boy yer almasına ne o, ne de Jeong müsade edemezdi. Bu iki adam da ailelerinin onurunu ve mahremiyetini her koşulda korumaktan asla vazgeçmeyecekti.

Öte yandan öğlene doğru aldığı bisküvinin paketiyle oynayıp duran Jeong, bir anda boğazında keskin bir susuzluk hissetti. Koridorun sonundaki su sebilinin yanına gidip doldurduğu bardağı kana kana içerken, aklı karısındaydı. Muhtemelen onun da boğazı kurumuştu, ama o ince güzel dudaklarını ıslatacak bir damla su içebilecek imkanı bile yoktu. Jeong tam elindeki plastik bardağı çöpe atmış dönerken biri sivil, iki polis önünü kesti 'Bay Kim?'

'Evet?' Jeong kısa bir an ne olmuş olabileceği konusunda tahminler yürütürken sonunda bundan vazgeçip dikkatini onlara verdi.

'Kim Jeong Hoon, Bayan Kim'in geçirdiği kaza hakkında konuşmamız gerekiyor. Ve bilmenizi istediğimiz bir şey var, lütfen bizimle gelin'

'Tamam' dedi bitkin bir halde, daha ne kadar karışık olabilirdi ki bu olay? Kendi arabasında hastaneye 15 dakika uzaklıktaki merkeze giderken, otoparka girdiğinde hemen inmedi. Başını Mercedes SLR'ın siyah deri koltuğuna dayarken güç bulabilmek için dua ediyordu. Torpido gözündeki suyu alıp kafasına dikti. Saçlarını düzeltti aynada, inince de gömleğinin üst düğmesini ilikleyip yine arabada bulunan siyah kravatını taktı. O, TS Group'un tek varisi, iş dünyasının en saygın kişisi Kim Ta Sun'un oğlu Kim Jeong Hoon'du ve asla zafiyetlerini çevresine göstermemeliydi.

Üst kata çıktı kendisiyle görüşen polislerin adını söyleyince zaman kaybetmeden onların odasına yönlendirilmişti. Kapıya gelince son bir kez boğazını temizleyip derin bir nefes aldı, başını ve omuzlarını dikleştirip kapıyı çaldı.

Jeong'un geldiğini gören memur ayağa kalkıp tokalaşırken 'Hoşgeldiniz' dedi

Jeong hafifçe başını sallarken kendine gösterilen koltuğa oturdu 'Sizi dinliyorum?'

Lafı uzatıp dolandırmak zorunda kalmayacağı için sevinen polis memuru 'Önceden de dediğim gibi bilmeniz gerektiğini düşündüğümüz bir şey var' O sırada bilgisayarını açmakla meşgul olan polis Jeong'un yüzüne bakmıyordu açıkçası bu genç iş adamının ne düşündüğünü pek de merak etmiyordu. Sonunda aradığını bulup laptopu Jeong'a çevirdi 'Bu eşinizin kaza görüntüleri, o çevredeki bir trafik kamerasından alınmış'

Kısa bir an meraklı gözlerini karşısındaki adama diken Jeong görüntünün açılmasıyla ekrana baktı. O sırada kendine söylenenleri dinliyordu

'Bakın Bay Kim, dün olanlara kaza dense de görüntüler tam tersini gösteriyor'

Jeong gözleri kocaman olmuş bir şekilde gelen arabayı gördüğü halde yerinden bir santim bile kıpırdamadan yolun ortasında öylece duran karısına baktı. Yaklaşık bir kaç saniye sonra da hızla gelen araba ve acı bir fren sesi.

'Kim Jeong Hoon bu düpedüz intihar...'

Buz İçindeki Aşk [Tamamlandı]Onde histórias criam vida. Descubra agora