Dava açılıp duruşma günü belli olduktan sonra tamamı ile kendini bu işe vermiş, o zamandan bu zamana kadar değişen tüm yasaları yeniden incelemişti. Cinsel istismarı içeren yasanın eski ve yeni halini karşılaştırdıktan sonra ne kadar yetersiz olduğunu, her şeyin sadece fiilden baz alındığını görerek isyan etmişti. Değiştirilen eski hali ile yeni hali arasında fazla bir fark olmadığı gerçeği, kadın ve kadın bedeni üzerindeki tahribata uygulanan cezanın yetersizliği isyanını doruk noktasına taşımıştı. Kendi dosya tutanaklarını henüz incelemeye başlamamış olmasına rağmen o zaman alınan ve uygulanan kararların yasanın eski hali üzerinden yürürlüğe konduğunu göz önüne alarak ilgili yasanın eski ve yeni tüm halini defalarca incelemişti geceler boyunca.
Akşamları Diyar'ı yatırdıktan sonra ablası ile uzun uzun konuşuyor, hatırlayamadığı o dönem hakkında ondan bilgi almaya çalışıyordu. Soruları hep belli bir eksen içinde ilerliyor, derinlere girmek için acele etmiyordu. Zaman zaman kendisinin bile anlam veremediği bir soğukkanlılıkla sanki bir başkasının duruşması ve savunması için hazırlanıyor gibi hissediyordu kendini.
Üç haftadan biraz fazla bir zaman kalmıştı duruşmaya. Birkaç gün içinde mahkûm nakli ile ilgili bir gelişme olmasını bekliyordu. Kapalı bir yerde olsalar bile onlarla aynı şehirde ve aynı havayı teneffüs etmek kendini görünmez kafesler arkasında hissetmesine neden olacaktı, kaldı ki daha düşüncesi bile nefesinin kesilmesine yetiyordu sadece düşünceyken bile.
Yorgun gözlerini önündeki yasanın maddeleri üzerinde dolaştırdı bir kez daha. Kendisine rehberlik eden yaşlı hâkimin bilgi, görüş ve düşüncelerine ihtiyacı vardı. Sabah ilk işi ondan randevu talep etmek olacaktı. Yatağının üzerindeki kitap ve dosyaları yere bırakarak uzandı, birkaç saatlik uyku ona iyi gelecekti.
Boğazının kuruduğunu hissederek bitkin ve uykulu bir şekilde kalkıp mutfağa ilerledi, bir bardak su içtikten sonra yatağına dönmeden önce kızının odasının kapılarını araladı. Diyar'ın bir melek gibi uyuyan yüzüne baktı uzun uzun. Sessizce yanına oturup saçlarını okşadı. Sadece ona bakmak içinde şiddetli bir ağlama isteği uyandırıyordu. Bütün bunlardan, değişen kendi ruh halinden onu nasıl koruyacağını bilmiyordu. Onun bu olayların bir parçası olmasını engelleyemeyeceği yerler olacaktı. Bunu ona nasıl açıklayacağını düşünüyordu uykusunda bile. Diyar'a her baktığında, onun da yaralanacağını düşündüğünde "Buna değecek mi, değer mi?" diye sorgulamaya başlıyordu kendini.
Uzanıp kızının saçlarını öptü usulca ve düşünceli gözlerle odasına girdi. Evin her tarafında yanan ışıklar gündüz gibi aydınlattığı için her yeri, kendini rahat hissettiğini düşündü. Yatak odasının penceresini açarak içeriye giren serin havanın teninde yarattığı ürpertiyi izledi kollarına bakarak. O sırada ablasını gördü yatak odasının kapısında.
"Sen de mi uyuyamadın, yoksa ben mi uyandırdım seni?" diye mırıldandı yorgun bir sesle.
Zeynep yere, halının üzerine saçılmış dosya ve kitaplara bakıp uykulu bakışlarını ona çevirdi.
"Su içmeye kalkmıştım. Sen hâlâ çalışıyor musun? Sabah olmak üzere Çiçek."
"Uyuyamadım. Ben de zamanımı değerlendirmek istedim. Bazı şeyleri yeniden incelemem gerekti."
Zeynep yavaş adımlarla gelip oturdu kardeşinin yatağının ayakucuna.
"Gözlerinde endişe var," diye fısıldadı.
"Diyar... Onu bunun bir parçası olmaktan nasıl koruyabileceğimi düşünüyorum."
"Buna değeceğine inanıyorsan -ki ben inanıyorum- Diyar'ı korumanın bir yolunu da bulacaksındır. Hep birlikte koruyacağız onu."

YOU ARE READING
Kırlangıç Fırtınası
Non-FictionToprak çatlamıştı çığlıklarıyla. Gökyüzü, ay ve simsiyah gece şahit olmuştu ölümünün ilk günlerine. Babasını düşünmüştü en son, ona anlattığı o kırlangıç masalını. "Kırlangıçların ömrü altı ay sürer, " diyen sesi dolaşmıştı beyninde. Tam da kırlangı...