ONUNCU BÖLÜM

124 68 4
                                    

Gözlerimi açtığımda uçak yeni iniş yapmıştı.

Hostesin o bitmek bilmeyen sesinden kurtulmuştum.

Hemen uçaktan indim.

Eşyalarımı alıp "Big Bus" adlı araçlara binerek Belçika' yı dolaşmaya başladım.

Araçla merkeze kadar devam ettim. Merkeze gelince araçtan indim ve yürümeye başladım.

Uf! Daha kalacak bir evim bile yoktu ve otele verecek kadar param da.

Kim bilir otel odaları ne kadardır?

En iyisi oteli unutup buradan birilerine ev aradığımı söyleyip bana yardım etmelerini istemek.

İşte karşıdan bir adam geliyor.

"Excuse me! Home rent relation! Home la home! Allah anlamıyor! Rent home! Kiralık ev!" Diye bağırdım ama adam anlamıyor gibi gözüküyordu. On sekiz yaşındaydım ama İngilizcem sıfırdı.

"What?" dedi ve bana deliymiş gibi bakarak gitti.

Arkasından bağırdım.

"Kutsal suya düşüp boğulasıca seni! Kara deliğe düşecesi! İnsan bir yardım eder de mi?" dedim ve yürümeye devam ettim.

Nasıl ev bulacaktım ben burada ya?

Aha ev mi la o?

"Allah, dur buldum, buldum! Şuradan kapıya bir vurayım da bakayım, versin evi bana artık!" dedim ve bahçeden içeri girerek kapıyı çaldım.

"Hello! Open the door, please!" dedim.

Kapıyı benim yaşlarımda bir erkek açtı. (Kaslı ve serseri saçlı bir erkek...)

Bana baktı, gülümsedi ve "Please you enter inside!" dedi.

Galiba "İçeri gir" diyor. Dedim kendi kendime ve içeri girdim.

"Yes? Can I help you?" dedi ve gülümsedi.

Ay hele şükür bana yardımcı olabilecek birini buldum!

"2. Katı bana versene hacı!" dedim.

Allah'ım ben ne malım ya! Çocuk nereden anlasın beni? Dedim kendi kendime.

"Haci? What is haci?" dedi ve gülmeye başladı.

Önce tanışmayla başla Birtane!

"Hello! I'm..." dedim ve biraz duraksadım.

Ben Birtane adını nasıl çevireceğim ya?

Hah buldum!

"I'm one seed! Bir tane yani! Tek... Okey?" dedim.

"Hahahhh! What? Is your name is One seed? " dedi ve gülmeye başladı.

Fena bozdu la beni!

"What is your name?" dedim, dalga geçmesini aldırmadan.

"My name is Bogdan!" dedi.

"Bogdan mı? Hahahahhhh! Türkiye'deki anlamını duysan bir daha bir Türk ile konuşurmuydun bilemeyecem, yavrum ya!" dedim ve kahkahalara boğuldum.

Çocuk daha kendi adının anlamını bilmiyor, benim adımla dalga geçiyor enayi!

Hah!

"What? I'm not understand you!" dedi ve bana tebessüm etti.

"Okey! look, relation home?" dedim ve anlamasını bekledim.

"Yes, okey! Came on!" dedi ve merdivenlerden yukarı çıkmaya başladı.

"Bogdan, very thank you!" dedim ve kahkaha atmaya başladım.

Hayatımda Bogdan birine hiç teşekkür etmemiştim.

Nihahhhh!

İsmi hala komik geliyordu.

Yukarı çıktık ve kapıdan içeri girdik.

"Nasil büldün evi?" dedi.

Gözlerimi fal taşı gibi açıp öylece kalakaldım.

"Sen Türk müsün?" dedim.

Zar zor yutkunuyordum.

"Hayir, benim dad Türk, mom Belçika. Biz Turkıye'de kaliyordik ama onlar ölince ben de annemin buradaki evine taşindim! Uzaklaşmak adina!" dedi.

O da benim gibi ailesini kaybetmiş.

Kıyamam ya!

"Aynı kaderi paylaşıyoruz biliyor musun? Aynı şey benim başıma da geldi. Babam annemin ölümüne dayanamadı, gitti. Ben de buraya geldim." Dedim.

"O zaman... Welcome!" dedi ve bana gülümsedi.

Gülümsedim.

"Peki, niye baştan söylemedin?"

"I don't now. I just... Nasıl denir? Hah... Konuşman... Hoşuma gitti." Dedi ve bana gülümsedi.

"Bu evi bana verecek misin peki kader arkadaşım?" dedim.

"Yes, Turklerin deyimiyle; Tepe tepe küllan!" dedi ve gülümsemeye başladı.

"Allah'ım sen ne güler yüzlü bir şeysin böyle!" dedim ve ben de gülümsemeye başladım.

"Ben family kaybettikten sonra tutundum hayata daha fazla gülup boyle çaliştim hep!" dedi.

"Seni çok iyi anlıyorum. Bunları uzun uzun konuşuruz, şimdi bu eve taşınabilir miyim? İçinde eşyalar da var!" dedim.

"Yes Birtane!" dedi ve gülmeye başladı.

Ben de onun ismini sesli bir şekilde söyleyip gülmeye başladım.

http://youtu.be/IP8yBncQGnE


KURU SOĞUĞUM AYAZ #Wattys 2016Where stories live. Discover now