1. Fasıl

17.4K 782 120
                                    

Dünyada binbir çeşit bataklık mevcuttu. Herkes kendi düştüğü bataklıktan yakınır, en kötüsünün kendisininki olduğunu düşünürdü. Benimse düştüğüm bataklıkların haddi hesabı yoktu. Her seferinde daha kötüsünün içinde yer ediniyordum. Kurtuluşumun anahtarı hiçbir zaman bende olmadı. Kimden, nasıl kurtulabileceğini bilmeyen bir kadın kendini anahtarla kurtarabilir miydi? Ben onu da yapamazdım.

Nefesi bırakamadım, faniliği yok sayamadım. Yaşarken ölmeyi kendime yediremedim. Aileme verdiğim sözü tutamadım. Korkaktım. Ölümden kaçmışken hayatın faniliğine yakalandım. Belki de nefes alan bir ölüydüm veya onu dahi beceremeyen bir hiçtim.

Bilmediğim, görmediğim bir şehirde apar topar tabuta konuldum. Ölmekten kaçarken bunların başıma geleceğini bilsem vazgeçer miydim? Andan sonrası ne düşünsem soyutluktu. Ölümün gerçekleriyle ruhum parçalanırken hayatın karartıcıları bedenimin peşindeydi. İçim dışım tahta çubuklardan yapılan bir kafesti. Kuş bile değildim, sadece kafestim. Nefes almayan, hareket etmeyen, dört duvarıma baktığımda korkaklığımla yüzleşmeme neden olan tahtadan parmaklıktım. Kafesin tek bir dileği vardı. Küçük tahta kapısını açıp içeri hayatın girmesini sağlayacak bir faninin varlığıydı.

Huzursuzca yerimde kıpırdandım. Yüreğimin ağzıma geleceği bir gece daha başlamıştı odanın içinde. O gece başlayan korku sarmaşık gibi sonraki gecelerime de sarınmıştı. Kapının önünde duyduğum ayak sesiyle yumduğum gözlerimi açtım. Yüzümü buruşturup ayağa kalktığımda bu gece de kurtulabilmem için zihnim birden çok duaya başladı. Açık olan pencereye yaklaşıp gözlerimi kapıya sabitledim. Karanlıktı, içeri gireni göremeyecek olsam da temkinle beklemeye başladım.

Gecenin sahibi henüz içeri girmemişti. Tam kasılmış olan kaslarımı gevşetecekken kapı kolunun aşağı indirilmesiyle gözlerime yeniden dehşet büründü geçen geceler gibi. İçeri atılan adım sesiyle sırtımı açık olan pencereye yaklaştırdım. Bu geceyi de kazasız belasız atlatabilirdim. Peki ya Vehmi'yi? Bu sabah beni son kez uyardığını söylemişti, geçen sabahlar da söylediği gibi. Duvarda gezinen elin sesiyle gözlerimin fazladan açıldığını hissettim. Masama geri dönmek istedim.

Işık açıldığı an gözler gözlerimi buldu. Yüreğim önce ağzıma, sonra gözlerime daha sonra da beynime çıkıp kafesimin içindeki dört duvarda yankılandı. Ne olur bana dokunmasın gecenin sahibi.

Gözlerimi bir an olsun üzerinden ayırmadım. Sanki ayırsam o saniye önümde bitiverecekti. Yüzü şaşkındı, kısık çekik gözleri kapanır gibi olduysa da saniyesinde tekrar kilitlendi gözlerime. Ardından bakışlarıyla bedenimde anlam veremediğim incelemede bulundu. Korku bütün kaslarımı öyle bir sarmıştı ki cansız kafes iyice toprağa gömüldü. Siyaha yakın koyu gözleri bedenimden ayrılıp odanın yatağına kaydı.

Yatağın üzerine bu gece giyinmem için vücudumun yarısını dahi saramayacak olan kıyafetler bırakılmıştı. Siyah straplez elbise, ince file çorap, kırmızı parlak topuklular. Kısık gözlü adam bakışlarını kıyafetlerden ayırıp tekrar bana odakladı. Sırtıyla açık olan kapıyı örtüp bu defa patlamak üzere olan yüreğimi kulaklarıma yerleştirdi.

Gecenin sahibi geceye benzer gözlerini bir an olsun üzerimden ayırmadan ağır adımlarla yanıma yaklaşmaya başladı. Bana dokunacaktı beğenmemiş olsa da. Geçen gecelerdeki saf korku tüm benliğimi sararken yan sehpanın üzerinde duran pembe giysi askısını kaptım. Yanıma geldiği an bakışları derinleşirken kollarımla başımı örtüp olduğum yere çöktüm. Kendimi, parmaklarımı kenetlediğimin askıyla korumaya çalıştım. Benim yerimde bir başkası olsa askıyı bu genç adamın kafasına geçirirdi ama elimden anca askıyla vücudumu korumaya çalışmak geliyordu. Ayrıca şimdiye kadar çoktan çığlık atıp adamı kaçırtmış olmalıydım fakat dudaklarımdan ziyade dilimi dahi oynatamadım.

MİNİKŞE (Kitap Oluyor)Where stories live. Discover now