090121| Gümüş Kanatlar Serisi II - Kaçak | Bölüm XVIII [Güncellendi]

2K 240 15
                                    



*

Adam yüzünü yıkarken, aynadaki yansımasına bakmamaya çalıştı. Malikanesindeki tüm aynaları söküp atmayı bile düşünmüştü fakat bu, Prens'e açıkça meydan okumak anlamına geleceğinden fikrinden vazgeçmişti. Hepsine meydan okuyabilme şansını yitirmişti. Yanlış hesaplamalar yapmış, Ariel'in inadını hafife almıştı. O kadının vücudunda itaatkar tek bir kemik olduğunu bile düşünmüyordu. Pes etmemiş, yapılan onca işkenceye rağmen o küçük başını her zaman dik tutmuştu. Bir tarafı bundan nefret ediyor, diğer yanı onunla gurur duyuyordu. Ah, onu ilk gördüğü günden beri büyük işler başaracağını biliyordu. Eğitimsiz, zayıf bir çocuktu yine de parlak bir zihni ve kana susamış bir ruhu vardı. Ellerinin titremesini engellemeye odaklanırken, kadının prensin yanında beklenenden daha uzun bir süredir kaldığını düşünmeden edemedi. Prens onun arkadaşlığından hoşlanıyor olmalıydı.

Alay eder gibi aynaya baktı. Hayır, yalnızlığın prensi kimseden hoşlanmazdı. O adam kendiyle mutluydu, kimseyle konuşmaz; gücünü bilgiden alırdı. İnsanlıktan çaldığı, aynalardan topladığı bilgilerden. O karanlık şatodan çıktığını bile sanmıyordu. Onu gören çok az varlık vardı. Kibir her zaman gizemli olmuştu. Diğerlerinin arasına inmeyecek kadar burnu büyük. Nefes alıp verirken, Ariel'in ne halde olduğunu düşünmemeye çalıştı. Ona çocuk vermiş miydi? Hayır, gebe olsa haber duyulurdu. Karanlığın bunu herkesin gözüne sokacağından emindi. Peki o zaman, bunca zamandır orada neler oluyordu?

Ariel'in üstündeki büyülerin kırıldığını hissetmişti. Bir pazarlık, diye düşündü garip bir tebessümle. Ariel'in özgürlüğü için, en azından ondan intikam alabilmek için zihnini özgür kıldıracağını başından beri biliyordu. Büyüler bozulmuş fakat Eugene'in kapısına gelen kimse olmamıştı. Oysa hazırdı.

Karanlık oda olarak ünlenmiş odasına ulaştığında tüm kapı ve pencereleri kapatıp kaderle yüzleşme zamanının çok yakın olduğunu düşünmemeye çalıştı. O günün geleceğini bilmesine rağmen tabutuna girdiğinde Tanrı'dan gizli köşelerde o kaltağın kendisine gülümsediğini hayal etmeye devam etmişti. Ariel bu dünyanın gördüğü ve görebileceği en güzel şeydi. Bunu biliyordu, bunu bilecek kadar uzun yaşamıştı. Onu gördüğü an, kadının bir çeşit lanet olduğunu anlamıştı. Kırmızı saçları rüzgarın içinde dalgalanıyor. Güzel gözlerinin içinde gök ve yer birleşiyordu. Göğün bembeyaz bir ışıkla ortadan ikiye yarılışını izledi ve Michael'in öfkeli kükreyişini duydu. Buna şahit olmak zorunda kalan insanların ödünün patladığına emindi. Bir lordun öfkesi, insanları aylar boyunca korkuya sürükleyebilirdi.

Gök çatırdadı. Eugene siyah gözlerini göğe çevirirken, on binlerce kızıl ışığın orada biriktiğini görebiliyordu. Hepsinin aynı anda pencereye doğru saldırmasını bekledi. Son gösterisini sahnelemeden ölmeye niyeti yoktu. Ariel'i kaçırdığı günden beri bugünü bekliyordu. Gökteki karmaşa devam etti fakat ona doğru gelen tek bir ışık bile yoktu. Havadaki değişimi hissedebiliyor fakat anlam veremiyordu. Gerilim, elleriyle tutabileceği kadar güçlüydü fakat kaynağını bulamıyor, kokusunu alamıyordu. Gergin bir şekilde yutkunurken, evin içindeki aynaların karardığını Prens'in gözlerinin üstünde olduğunu hissetti.

Ariel izlemek mi istemişti?

Derin bir nefesle ciğerlerini doldururken, bunu kendine yakışır bir şekilde yapacağını düşünerek avundu. Bu hayattan öylece çekip gitmeyecekti. Onu hatırlayacaklardı. Muhafızlara, gökteki güzellik simgelerine son darbeyi vuran vampir olarak adı tarihe yazılacaktı. Yaptığı büyü bir anda yüzlerce muhafızı yok edebilecek kadar güçlüydü ve herkes biliyor ya Eugene bunu yapabilmek için çok uğraşmıştı. "Hadi" dedi eski dilde "Bana gelin kanatlılar, kaderinize gelin"

Kaçak - Gümüş Kanatlar Serisi IIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin