120221| Gümüş Kanatlar Serisi II - Kaçak | Bölüm XXVI [Güncellendi]

2.3K 251 21
                                    

Noah

"Tanrım! Şehir ne hale gelmiş" diye fısıldadı yanımda hızlı hızlı yürürken. Yolun ortasında bırakılmış arabaların arasından yürüyorduk. Işığa bürünmüş muhafızların öncülük ettiği insan toplulukları hızla sığınaklara koşarken dünyanın bir gün bu hale geleceğini hayal bile edemediğimi farkettim. İnsanlar tamamen çaresiz kalmıştı ve biz vahşi doğanın muhafızları onları korumak adına didiniyorduk.

Muhafız konseyinin olay yaratan kararından sonra – yöneticilerin sokağa inip direnişe liderlik etmeleri kararından bahsediyorum - kurtların çakma kralı – Zigor - da civar bölgelerdeki tüm kurtları şehirde toplama kararı almıştı. Askeri birliklerde olan tüm kurtlar buraya gelmiş. Eyalet sınırlarını korumaya başlamışlardı. Karanlığın tüm ülkeye, hatta tüm dünyaya yayılmasını engellemeye çalışıyorduk. Ne kadar başarılı olduğumuz ise hiç konuşulmuyordu. Zira bu zamana kadar pek başarılı olduğumuz söylenemezdi, karanlık hızla yayılıyor, engellenemez bir şekilde ürüyordu.

Henüz kimsenin almadığı bir çocuk ölüsünü gördüğünde durdu. Bunun olacağını tahmin etmeliydim. Ne kadar sert gözükmeye çalışırsa çalışsın, Ariel'in içinde şefkatli bir kadın vardı.

Hızlı adımlarla çocuğun yanına doğru ilerlerken arkada kalıp onu izledim. Üstüne hareket etmesine engel olmayacak dar bir pantolon ve rahat bir kazak giymişti. Sürekli değişen hava yüzünden içinde bir de tişört olduğunu tahmin edebiliyordum. Yaşadığımız yerde mevsimler birbirine karışmış gibiydi. Bir an kar yağarken, ardından güneş açıp kuşlar şarkı söyleyebiliyordu. Gölgeler onları yiyene kadar.

Derisi kurumuş çocuğu alıp bir ağacın altına bıraktı. Ettiği duanın yaydığı kızıl ışığı seçebiliyordum. "Bu canilik" diye mırıldandı gözlerini bana çevirerek "Çocukların dışarı çıkmasına neden izin veriyoruz? Direnişin yönetimini muhafızlar aldıysa, neden çocuklar dışarıda dolaşabiliyor?"

Yanına ilerleyip, onu ayağa kaldırırken "Çünkü bilmediğin çok şey var" demek istedim. İnsanların bir çoğu bugüne kadar yüzlerine bile bakmayan varlıklara güvenmiyordu. İnsanların bir çoğu benim gibiydi. İnanmıyorlardı. Aniden onlara ilgi göstermeye başlayan muhafızlara sığınmak yerine kendi mücadelelerini vermeye çalışıyor, bunun için teşkilatlanıyorlardı. "Bu çocuk onların kardeşliğinden" dedim çocuğun elindeki işareti göstererek. "İnsanların bir kısmı, muhafızlara sığınmak yerine kendilerine bir kardeşlik kurdular. Şehrin içinde gizli bir sığınakta saklanıyorlar. Bu ufaklık sığınağa dönmek için geç kalmış olmalı"

Kaşlarını çatıp bana baktı. "Muhafızlardan kaçınıyorlar ama o sığınağın her yanına kutsal su döktüklerine ve sürekli dua ettiklerine eminim" diye homurdandı yürümeye devam ederken "İnsanlar bazen gerçekten aptallaşabiliyor."

Kaşlarımı kaldırıp, kolumu onun beline doladım. "İnsanları küçümsüyor musun sevgilim?"

"İnsanları küçümsemiyorum" dedi hiddetle "Sadece çocukların ölmesini istemiyorum. Hayatları bu kadar değersiz mi? Neden bizimle iş birliği yapmıyorlar?"

Parmaklarımı tenine geçirip onu daha da kendime çekerken, varlığı sayesinde huzurla dolduğumu farkettim. Sonunda o delikten kurtulmuştu, sonunda yanımdaydı. İnsanlar için pisliğe batıyor olsak bile o yanımdayken bunu yapmak bile güzeldi. "Çünkü" dedim anlaması için yavaş yavaş konuşarak "İnsanlar görmedikleri şeylere inanmazlar ve sizin bugüne kadar yaptığınız tek şey yaşadığınız güç zehirlenmesinin etkilerini onlara yansıtmaktı. İstismar edildiler, ayak işlerine koşuldular, boyunduruk altında yaşadılar. Onları dinlemediniz, onlara söz hakkı bile vermediniz ve şimdi, bir gün olsun iyilikleri için uğraşmadığınız bir ırktan sadakat bekliyorsunuz."

Kaçak - Gümüş Kanatlar Serisi IIWhere stories live. Discover now