3- Ölüm Masası

12.1K 641 66
                                    

İçinden çıkmak isteyip de çıkamayan kelimeler vardır. İnsan dıştan, kelimeleri ise içten kuruyup gider hem yaşayıp hem ölmek istediği hayatta. Bekleyiş içinde olmayı da kaldıramaz artık yüreği. Çünkü beklemeye umudu kalmamıştır ölümün acısını tattıktan sonra. Ona uzanan bir el görmeden önce yaprak gibi dökülür ağacın dalından, ardından solar gider toprağın altında.

23 Gün Öncesi

Kenarları mavi çiçeklerle bezenmiş beyaz örtüyü masaya serip gülümsedim. Ufak masamıza ne de çok yakışıyordu. Mutfağa yönelip tabakları hazırlayan anneme baktım. Bugün fazla bir durgundu. Her günü öyleydi fakat bugün kat kat katlanmıştı yüzündeki karamsar ifadesi. Geceye doğru içini dışa vuracağını bildiğimden bir şey sormadım. ''Şahan ne yapıyor odada?''

Annem soru sorarken bana bakmayıp önündekilerle ilgileniyordu. Tezgahın üzerindeki sebzeleri suya tutup tozlarını akıttım. ''Kuruyan çamaşırları katlıyor,'' dedim ben de onun gibi işimle ilgilenerek. Dediğim gibi ablam çamaşır katlıyordu. On dokuz yıllık hayatımda ablamın kıyafet katladığına ilk defa bu akşam şahit olmuştum. Bugüne kadar ne yıkadığını, ne astığını, ne katladığını ne de yerine yerleştirdiğini görmüştüm. Bu akşam bir tuhaflık vardı.

Domatesleri ince ince doğrayıp salata tabağına boşalttım. Elimdeki bıçağı bırakıp deminden beri tabaklarla uğraşan anneme döndüm. İki avucumu tezgaha yaslayarak, ''Alt tarafı dört tabak çıkaracaksın anne,'' dedim her zamanki gibi hiçbir şeyden haberim olmayarak. Yine bana bakmamayı tercih etmişti. Derin bir nefes alıp anneme doğru yaklaştım. Arkasından sarılıp sırtını öptüm. Titriyordu. Kaşlarımı çatıp bir adım geriledim. Gecenin sonunu beklemeyip ona neyi olduğunu soracakken zil sesi beni engelledi. Annem elindeki tabakları aniden tezgaha bırakıp yürümeye yeltendiğinde koluna hafifçe dokunup, ''Dur, ben açarım,'' dedim güzel annemin üzgün yüzüne. Gözlerini bana çevirmeyip yeniden tezgaha döndü.

''Delikten bakmadan açma.'' Bu defa titreme sesine de geçmişti ama her zamanki tedbirini de elden bırakmıyordu.

Hızlı adımlarla kapıya vardığımda başımı hafifçe eğip delikten kapının ardındakine baktım. Yakışıklı babamın huzur verici görüntüsünü görür görmez kilitleri açıp kapıyı babamın geçeceği şekilde araladım. Babam kapıdan içeri gölge misali süzüldüğünde beklemeden kapıyı kapattım. Ayakkabılarını çıkarıp terliklerini ayağına geçirirken kapıyı iyice sürgüleyip ona döndüm. Babama annemin nesi olduğunu sormak istiyordum. O bilirdi. O bizimle ilgili her şeyi bilirdi. Ama öncelikle her akşamki ritüelimi gerçekleştirmem gerekiyordu. Gülümseyen babama gülümseyip parmaklarımla eğil işareti yaptım. Babam eğilip yüzünü yüzüme eşitlediğinde sulu bir öpücüğü alnına kondurdum. O da benim alnımı nazikçe öpüp, ''Ablanın o antin kuntin renkli rujuyla alnımı palyaçoya çevireceğini söylemiştin,'' dedi sırıtarak. Babamın ruh hâli yerindeydi, olmasa da hiç yansıtmazdı.

"Kıyamadım. Hem alnını palyaçolamasam da sen benim baba palyaçomsun." Beline kollarımı doladım. Babam manidar bir gülümsemeyle koluma girip salona doğru ilerledik. Annemin nesi olduğunu soracakken odadan çıkan ablamın yüzü sorumun bütün kelimelerini darmaduman etti. Buğday tenli yüzünün ilk defa bembeyaz kesildiğini gördüm. Dudakları dahi tenine işlemişti. Annem ve ablam arasında bir şey geçmiş olmalıydı. Şahan'ın mutfağa yönelmesinin ardından babama döndüm. O da benim gibi ablama dalıp gitmişti. ''Baba, annemle ablamın arasında bir sorun mu var?'' Bütün gün onlarla aynı evde duran bendim ama ne olduğunu babama soruyordum.

Sorduğum soru üzerine babam yeniden gülümsedi, bu defa dudaklarındaki kıvrım gözlerine ulaşmamıştı. Sadece annem ve ablam da değil, babamda da bir şeyler olduğunu sezdim. ''Geceye doğru öğreneceksin,'' dedi omzumu sıvazlayarak. Geceye doğru neyi öğrenecektim? En son babaların öğrenmesi gerekirken bu evde sonuncu ben oluyordum.

MİNİKŞE (Kitap Oluyor)Where stories live. Discover now