İSTANBUL'DA HÜZÜN

47 3 0
                                    

Ağakapısı'nda durup,
Haliç'in loş gölgesinde,
Açıp kollarımı rüzgara karşı,
Bir yudum içip, Zümrüd-ü ankanın kanadındaki iksirden;
Oğul Vedat misali,
Kör kuyularda bırakarak sevdiklerimi,
Düşsem Galata Kulesi'nin gölgesine.
Yüzyıllardır gelip geçen denizcilerin,
Sarhoş nidaları arasında;
Yalnız, öteki, yabancı sokaklarında Galata'nın;
Terk edilmişliklere, unutulmuşluklara küskün;
Yasını tutup geçmiş hüzünlerin,
İstiklal Caddesi'nin karmaşık yüzlerinde,
Ve kalabalık selindeki yalnızlar arasında,
Yağmura karışarak gözyaşlarım,
Ağlasam yalnızlığıma.

Ağakapısı'nda durup,
İçeri girmeye tereddütlü, tedirgin,
Dönsem geri Süleymaniye'nin yokuşlarına,
Hüzünlü, yorgun gölgeler arasından;
Dar sokaklarında sıkışarak zihnimin,
Yağmur sularıyla Pierre Loti'den Eyüp'e aksam.
Aksam; tarihe, mezar taşlarına, göğe açılmış ellere.
Ve dua olsam kıpırtılı dudaklarda,
Eyüp'te, Aziz Mahmut Hüdai'de, Karacaahmet'te.

Ağakapısı'nda durup,
İstanbul'da hüzün havası,
Havada kar kokusu,
Altıgen kristaller gökyüzünde,
Ve bir kayıkhaneden Kızkulesi'ne bakarken,
Bir titreme vücudumda sebebi belirsiz,
Soğuktan mı, yoksa efsanedeki çobanın;
İçindeki çocuksu heyecanından mı bilinmez,
Yüreğimdeki sızı Aşktan mı, yoksa İstanbul'dan mı;
Ayrımına varmaksızın, kalbim avuçlarımda;
Ne Kanlıca, ne Çengelköy, ne Emirgan'da,
Dindirebilsem de kalbimdeki acıyı;
Özgür olsam bir martının kanatlarında,
Boğazın üstünde uçarak,
Vapurların peşisıra.

Ağakapısı'nda durup,
Dinlesem binlerce yıllık hikayesini yarimin,
İstanbul'da hüzün havası.
Kalbimde eski hüzünlerin acısı.

Ümraniye - Şubat 2010


MAVERAWhere stories live. Discover now