twenty four

1.1K 149 54
                                    

Dylan gözlerini açtığında saat 9:30'du. Onu uyandıran odasının kapısının hafifçe ama üst üste çalınmasıydı. Thomas'ın göğsüne yaslanmış başını yavaşça yastığa koydu ve onu rahatsız etmemeye çalışarak yataktan kalktı. Hafifçe kilidi çevirdi ve kapıyı açıp çabucak koridora geçti.

"Anne? Tanrım neden kapıyı ev yanıyormuş gibi çalıyorsun?"

"Tatlım sadece seni merak ettim daha önce kapıyı hiç kilitlemezdin."

"Um, şey. İçeride bir arkadaşım var anne."

"Oh.. Peki bu arkadaş, özel bir arkadaş mı?"

"Hayır! Yani.. Bilmiyorum. Durumlar biraz karışık."

"Sorun değil tatlım. Aşağı kahvaltıyı hazırlamaya gidiyorum. Hazırlanıp aşağı inin olur mu?"

Hızlıca kafamı salladım ve tekrar içeri girdim. Thomas yatakta yavaşça doğruldu, oturur pozisyona gelip gözlerini ovuşturmaya, saçlarını karıştırmaya, kısaca yapabileceği her şekilde uykusunu açmaya çalışıyordu. Gözleri beni bulduğunda -aslında bir gözü hâlâ kapalıydı- gülümseyerek "günaydın" dedi. Yeni uyandığı için sesi o kadar güzeldi ki orada dudaklarına yapışmamak için kendimi zor tutuyordum. Sabah sabah bana bunu yapması, o sesin mükemmel tonu adil değildi.

"Günaydın."

"Annem kahvaltıyı hazırlıyor. Seni aşağıda bekliyor olacağız."

Kapıdan hızlıca çıktım. Thomas'ın gitgide bilincini kazanıyor olması nedeniyle stres yapıyordum. Saatler içinde geçen şeyleri düşündükçe yapmamak elde değildi. Ama Thomas'ı kendi başına bizi bulması için öylece bırakmak kaba olurdu. İçeri girdiğimde Thomas yüzünü yıkamış havluyla kuruluyordu. Ellerini saçlarından geçirip düzeltmeye çalıştı. Beraber odadan çıktık ve mutfağa doğru yürüdük. Annem yanağıma bir öpücük kondurdu ve Thomas'a gülümseyerek sarıldı. Çok canayakın bir kadındı ve bu bazı insanları rahatsız etse de Thomas o kadar da kötü görünmüyordu. Bob kahvesini içerken gazete okuyordu. Gazeteyi bıraktı ve ellerini birleştirip bize baktı.

"Günaydın evlat"

"Günaydın Bob"

"Bizi bu genç adamla tanıştırmayacak mısın?"

"Ah, evet. Bu Thomas. Bir arkadaşım. Ve Thomas, bunlar da annem Lisa, kocası, üvey babam Bob ve ablam, ki şu an yüzünü tabağına gömmüş ve uyukluyor kendisi, Julia."

"Tanıştığımıza memnun oldum efendim."

"Ee, Thomas. Yakınlarda mı yaşıyorsun?"

"Vanbrugh Park efendim."

"Buraya gelmek zor olmadı mı? Sonuçta aramızda 2 saatlik bir mesafe var."

"Sadece Dylan'ın yardımcı olabileceğini düşündüğüm bir sorunum vardı efendim. Davetsiz gelip rahatsız ettiysem üzgünüm."

Annem Thomas'ın bitmemiş bardağına biraz daha portakal suyu eklerken devam etti.

"Oh, hayır tatlım sakın böyle düşünme seni ağırlamaktan mutluluk duyarız."

"Ah.. Evet.. Mutluluk.."

Julia kendince mırıldandı ve en sonunda kalkıp ağır adımlarla odasına ilerlerlerken hepimiz bir an durup onu izledik.

"Thomas, ne okumayı düşünüyorsun?"

"Bob, çocuğu bıraksana kahvaltısını yapsın." diyerek şakayla çıkıştı annem.

"Ne var canım, tanışıyoruz şurada." diyerek savundu kendini Bob.

"Edebiyat öğretmeni olmak istiyorum efendim"

"Ah, harika. Aynı branşta olmasak da meslektaşım olan bir damat işime gelirdi"

Bob'ın söyledikleri ile gözlerimin fal taşı gibi açılması ve meyve suyunun boğazımda kalması bir oldu. 5-10 saniyelik bir öksürük krizi sonrası nefes almayı başarabilmiştim. Annem Bob'ı çimdikliyor o ise "Ne? Yanlış bir şey mi söyledim?" diye çocuk gibi söyleniyordu. Fakat beni asıl korkutan şey Thomas'ın ifadesiz yüzüyle verecek cevabıydı.
Ne diyecekti?
"Hayır efendim daha çok erken. İkisi için de"?
"Oğlunuzla evlenmek istemiyorum"?
"Ben onun gibi ibne değilim ve bir kız arkadaşım var"?
"Sarhoşken onunla yiyişmiş olabilirim ama birazdan evime dönüp kız arkadaşımı düzeceğim"?

Ama hiçbirini söylemedi. İfadesi de değişmedi. Tabağındaki son kızartmayı ağzına attı. Az kalan portakal suyunu bitirdi. Peçete ile ağzını sildi. Anneme teşekkür edip, bize devam etmemizi söyleyerek masayı terk etti. Bob bana pişman bir yüzle bakıyordu, onu suçlamadığım halde. Onlara sorun olmadığını ve onun sevgilim olmadığını söyleyerek yukarı çıktım. Sanırım asıl konuşma şimdi başlayacaktı.

I FoundHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin