SON İNTİKAM -1

11.5K 1.1K 736
                                    

Yediği ikinci tokat darbesiyle ağzı acıdan daha çok aralanmıştı. Ağzında hissettiği iğrenç ve metalimsi bir tatla yüzünü ekşitti. Elini dudağına götürdüğünde patlamış olduğunu fark etti. Mavi gözlü adam hızla odadan çıktı. Canı fazlasıyla yanıyordu ama ne olursa olsun direnmek zorundaydı. Çünkü o adama mahkûmdu. Ne olursa olsun ne yaparsa yapsın o adama karşı gelemiyordu. Ona karşı kalbinde kin, nefret ya da öfke barındıramıyordu. Peki ya ona karşı beslediği bu duygunun adı neydi? Kendisi de bu soruya tam olarak yanıt verememişti. Elini saç diplerine götürerek sıkıntıyla bir kez daha çekiştirdi. "Çıkar beni bu lanet yerden, çıkar!" Gözlerinden damlalar bir bir akıyordu. Bir kez daha acıyla kıvrandı. Sol ayağının belirli kısımlarında morluklar oluşmuştu. Kanadı kırık bir kuşa benziyordu çırpınışları. Her çırpınışında kalbine hançer daha çok batıyordu sanki. Eliyle gözyaşlarını sildi. Hayat güçlü bir kızdı. Böyle kolay yenilgiyi kabullenemezdi, böyle kolay pes edemezdi. O güçsüz ürkek bir kuş değildi. O her acıya rağmen göğüs geren güçlü biriydi. Yanındaki sandalyeden destek almaya çalışarak kalkmaya çalıştı. Birkaç denemeden sonra başarılı olsa da acıyan ayağı dayanamıyordu. Kalktı ve sarsak adımlarla kilitli kapıya ilerledi. Bir yandan ağırlığını kapının kulpuna verirken bir yandan da acıyla bağırıyordu.

"Aç kapıyı, ne olur savaş! Ah... " dedi acıyla inlerken, sargılı ayağı 'otur oturduğun yerde 'diyerek emir veriyordu sanki. Daha fazla dayanamayarak yere düştü, yüzünü buruşturdu. Hâlâ ayağının acısıyla savaş verirken kapı aralandı. Mavi gözlü adam... Evet oydu. Kusursuz yüz hatları vardı. 20 yaşından fazla göstermeyen yüzü, küçük bir burnu ve yine küçük, mavi gözlere sahipti. Savaş'ın gözleri o kadar derin bir anlam taşıyordu ki, Hayat bunu fark edebilmişti. Yâ da hissedebilmişti diyelim. Her türlü kederi, her türlü sıkıntıyı, zorluğu çekmiş gibiydi. Ama ne olursa olsun yılmamıştı. Savaş, Hayat'ın yanına eğilerek sargılı ayağını inceledi. Koluna girerek ayağa kalkmasında yardımcı oldu. Ona hem acı yaşatıp hem de neden yardım ediyordu? Hayat onun hareketlerini süzdü bir müddet.

"Niye böyle yapıyorsun?" Yatağa yavaşça oturttu ve önünde diz çökerek ayağını incelemeye devam etti.

" Neden canımı yakıyorsun... Savaş ben ne yaptım?"

Söylenenleri hiç duymamışçasına dalgın düşünceli bir tavırla işini yapmayı sürdürdü.

"Ah... Dokunma orası çok yanıyor." Ayağa kalktı ve ona doğru eğilerek fısıldadı.

"Yat, dinlen. Yeter ki çok konuşma." Hayat yutkundu ve onun gözlerine baktı. Başını sallayarak gözlerini kaçırdı.

"Kapıyı kitlemeyeceğim. Zaten istesen de kaçamazsın." Savaş odadan çıktı bilerek kapıyı aralık bıraktı. Hayat ayağa kalkarak pencerenin eşiğine oturdu, dizlerini kendine çekti, başını cama yaslayarak düşünmeye başladı.

"Benim ne hatam oldu ki... Küçükken oyuncaklarımı kıskandığım çocukluk arkadaşımın saçını çekmekten başka? Ben ne suç işledim ki bu denli bana acı çektiriyor? Beni neden annemin o sıcacık kollarından mahrum bırakıyor... neden abimle pamuk şeker yemekten alıkoyuyor. Ya da babam... " gözyaşları yanaklarından akıyordu. Savaş daha fazla dinlemeyerek hızla oradan ayrıldı.

"Neden yaptığım her hareketleri durup bir kez daha düşünüyorum. Neden her şey boğazımda düğümlenip duruyor. Neden... Hayatta her şeyin bir nedeni vardır. Onun bana acı çektirtmesindeki, bana eziyet etmesindeki neden neydi? Onu daha önce hiç görmemiştim. Her hangi bir iletişimimiz de olmamıştı ki... " daha fazla düşünmek istemediğinden susmayı ve biraz dinlenmeyi tercih etti, buna şu an fazlasıyla ihtiyacı vardı. Buğulu gözlerini kapatarak gözyaşlarını sessizce akıttı içine.

SON İNTİKAM Where stories live. Discover now