Benim Jongin'im Yapmaz!

2K 219 22
                                    

  Yeryüzü ve gökyüzünün birleşiminden doğan şeyleri düşlerken Tanrı, sorusunun cevapsız kalışlarından bizi yarattı. Kadere inanmıyorum fakat bana bir anısın derse kabul edebilirim. Bundan yüzyıllar evvel an'larımız bir fotoğraf karesi gibi ikiye ayrılıp savrulduysa, her şey açıklığa kavuşur ve ben de Jongin'e kavuşurdum. Yani seçeneklerim arasında Kai diye biri yoktu. Anlarım ve anılarım Jongin'den ibaretti. Dönüp dolaşıp, sağa sola savrulup bulacağım tek insandı Jongin. En ucuz kol saatinden yırtık çorabına kadar bildiğim, parmak uçlarına kadar gittiğim kişiydi. Yine de Kai aslında Jongin'di. Görünüşünü geçtim, Jongin'in nasıl baktığını en iyi ben bilirdim. Buradaki düzensizliğimin ortasında gelip baş köşeye oturmuştu Kai. Amacım Jongin'i bulmaktı. Gün boyu içinde Jongin olmasına rağmen Chanyeol hala arabayı sürmeye devam etmişti. Jongin ile Jongin'i arıyorduk adeta. Jongin'de yetkilileri.  Garip bir döngünün içindeydik. Amaçsız gittiğimiz yolda gecenin karanlığı üstümüze çöktüğünde arabada uyuma konusunda edindiğimiz deneyimi bir kenara bırakarak şans eseri gördüğümüz kamp alanında durduk. Ölülerin dünyası için ' Herşey aynı, yalnızca biraz daha kötü.' demiştim. Beni kesinlikle ciddiye almalısınız. Ortamızda Jongin ile üç kişi, tek kişilik bir çadırda kalıyorduk. Chanyeol ayaklarının dışarda kalmasından şikayet ederken bende çadırın çökük tarafında yattığım için mırıldanıyordum. En azından birimiz pozitif düşünebiliyordu. Jongin tam tepesindeki pencereyi göstererek " Bunu sevdim, pencere iyi bir fikir." demişti gülümseyerek. Normal bir Jongin asla burada bu pozisyonda yatmazdı. Normal bir Jongin olarak ölmüş olsaydı kesinlikle yetkilisi veya herhangi bir idarecisi olmayan bu dünyada kendi adına böyle bir konum açar, standartları normal bir dünya boyutuna taşımaya çalışırdı. Hatta bazı dönemler ' Ne demek eceliyle ölenlerin dünyası bizimkinden daha iyi?' diyerek bana trip bile atabilirdi. Şimdiki Jongin'in Kai tarafını sevmiştim. Tüm iyi niyetiyle bizim dırdırımıza daha fazla dayanamadığını söylemek yerine 'Hadi ateş yakıp etrafında uyuyalım.' gibi bir seçenek sunmuştu. Bin bir zorlukla tek kişilik çadırdan çıktığımızda ne yakacak odunumuz ne de o odunların ateşini alevlendirecek bir aparatımız vardı. Chanyeol gidip sözde kamp alanı olan bu yerin sahibinden birkaç parça odun istediğinde yaşlı adam onu geri çevirmemişti. Geriye sadece aparatı düşünürken görüş açıma sinsice sırıtan bir Kai girdi. Buranın kamp alanı olduğunu gösteren ve tahminimce yaşlı adam tarafından el ile yapılmış kartondan tabelayı sökmüştü. Sonuç olarak artık tamamdık. Yaşlı adamın bize verdiği battaniyeler ile ateşin etrafını çevrelemiş gökyüzünü izliyorduk. Yıldızlar yoktu.

" Acaba intihar etmeden ölen insanlar da yıldızı olmayan bir yere mi gidiyor?" 

Sessizliği bozan Kai'ydi. Ellerini başının altına almış, o öylece gökyüzünü izlerken bende onu izliyordum. Ben onu izlemekle, Chanyeol ise önümüzdeki ateşten sigarasını yakmaya çalışırken kulağını da yaktığı için oluşan acı ile meşgulken sorusu havada asılı kalmıştı. Yine de konuşmaya devam etti.

" Yıldızları özlüyorum, hem de çok özlüyorum."

"Alışırsın." Canının acısına rağmen -ki konu biricik kulaklarıydı- tek kelime de etmiş olsa şaşkınlığımı gizleyememiştim.

"Buna alışmak istemiyorum. Eve gitmek istiyorum." 

Oluşan hareketlilik ile Kai üzerindeki gözlerimi çekip sanki daha yeni ona bakıyormuşum gibi davrandım. Ya da denedim bilmiyorum. Yine de sorun etmediğine göre başarılı olmuştum. Yüzüne hayal kırıklığı ile bakıyordum. O an aklımda 'Acaba beni hatırlasa, hala eve gitmek ister miydi?' diye geçirdim. Ben düşüncelere daldığımdan Chanyeol'e dönüp konuşmaya devam etti.

" Geçen gün arabasına bindiğim bir adam burayı yönetenler ile ilgili bir söylenti duyduğunu söyledi. Anlaşılan beyaz elbiseler falan giyiyorlarmış."

Chanyeol sonunda dayanamayıp doğrulmuş yaktığı sigarasının hala bitmemiş olmasını umursamadan ateşe atmıştı.

"Bu saçmalık. Beyaz elbiselermiş. Bence sadece seninle yatmaya çalışıyordu."

İnanamayarak Chanyeol' gözlerimi büyüttüğümde sanki söylediği önemsiz bir şeymiş gibi omuz silkti. 

" Hayır, çalışmıyordu. Gerçekten geçerli bir bahanem var. Bilinçli olarak intihar etmedim. Kendime bir sebepten ötürü eziyet ederken intihara sürüklendim."

"İnan bana, senin o beyazlı adamları bulma şansın Sehun'un sevgilisini bulması kadar az."

Evet. Bir de bu sorunum vardı. Hala Chanyeol'e aslında Kai'nin sevgilim olan Jongin olduğuna inandıramamıştım. İnanmaması için tek geçerli bahanesi ise 'Seni tanımıyorsa Jongin değildir.'di. Sırf bu yüzden Chanyeol eve dönmüyor hala Jongin'i aramama yardım ediyordu. Çünkü yapacak başka bir işi yoktu. Gerçi Chanyeol'ü inandırmış olsam nereye kadar giderdim bilmiyorum. Sonuçta hafızasında bana dair tek bir kare yoktu. Eğer olsaydı bu kişiliği bunu anında dile getirecek kadar rahattı. Yine de Kai, Jongin kadar inatçıydı. Chanyeol'e cevap vermeye devam ediyordu.

"Bunu bilemezsin. Onları bulacağım."

Ayrıca kendinden emin. Tıpkı Jongin gibi.

"Bencede." dedim varlığımı hissettirmek için. "İçimden bir ses onların çok yakında olduğunu ve senin bulacağını söylüyor Kai."

" Her neyse... Sehun?"

"Ne var Chanyeol?"

"Bahse varım seninki başka birini çoktan bulmuştur. Muhtemelen kendini penisinden asmış bir zencidir."

"Jongin'e esmer olduğunu söylediğim için bile bana haftalarca trip atmıştı. Bir zenciye gitme ihtimali yok."

" Kai'de koyu tenli. Hiç zenci erkek arkadaşın oldu mu Kai?"

" Aslında buraya ilk geldiğimde amaçsız bir şekilde bir zenciyi tavlamış olabilirim.. Ama sadece biraz sigaraya ihtiyacım vardı."

Chanyeol ağzı kulaklarında imalı bakışlar atarak çalıların arasına işemeye gittiğinde istemeden de olsa Kai'ye bağırdım.

" Benim Jongin'im yapmaz!"

Kai yüksek çıkan sesim ile anlamsızca bana baktığında hala işemeye devam eden Chanyeol'un kahkahası ile ona döndüm. Sesim ağlamaklı çıkmıştı.

" Yapmaz dimi?"


wristcutters: a love storyTempat cerita menjadi hidup. Temukan sekarang