MC2-NEŞE-

3.1K 202 35
                                    


Sonlara doğru, artık hüzün yok. Artık pişmanlık yok. Güvensizlik yok. 

Güzel okumalar!

***

"Ne çok konuşuyorsun sen öyle?" Lofas geldi geleli yapacak en mükemmel aktivitesini Faye'i kızdırmak ve utandırmak olarak kararlaştırmıştı. Bizler için bu durum ne kadar eğlenceli olsa da ki dikkat çekerim Rook bile kahkaha atıyordu, Faye için o kadar da eğlenceli değildi. Daha önce Krallığın dışına hiç çıkmamış olması, insanlarla-yada her neyseler- iletişimini bir miktar zorlamaktaydı. 

"Sen konuşturuyorsun beni! Utanman da yok. İnsan bu kadar lafa yüzünü bir yere eğer, bir kızarır. Ne kadar yüzsüzsün!" Faye'de Lofas'ın eğlencesinin kendisi olduğunu çözdü çözeli, yumuşak tarafı gitmişti. Yerine dişli, cırlak ve çok konuşan bir Faye gelmişti. 

"Terbiyesiz kız." diyerek kafasını iki yana salladı Lofas. 

Karnımın gurultusunu odadaki kahkaha sesleri bastırmıştı. Aç değilim diyerek ortalarda dolanıyordum ancak bunun tek sebebi sandviç yemekten sıkılmamdı. Vincent başka hiçbir şey yapmayı bilmiyordu ve onunda gururunu kırmak istemiyordum. 

Tamam, belki birazcık gururunu kırmak istemiş olabilirdim. Ancak bu damak tadımı zehirlemeye başlamıştı artık. Peynirden başka gıda türünü dilimin algılayabileceğini bile sanmıyordum. Neyse ki bu şekilde düşünen tek kişi değildim. Aynı zamanda Victor ve Rook'ta benim gibi düşünüyordu. Tabii Rook bir ara abartıp 'Kızartma falan yapmayacak mısın?' tarzında sorular sormuştu. Sandviçten başka bir şey yapmayı bilmeyen adama sorulacak en son sorulardan biriydi bu. Fakat Vincent büyük bir olgunlukla şu şekilde cevap vermişti; 'Kıçımı da yemek ister misin?' 

Bu cevaptan sonra Rook bir daha yemek muhabbeti açmadı. Şimdi hepimiz açlıktan ölüyor ve bir yandan yola çıkacağımız gerçeğini sineye çekiyorduk. 

Eski kasabama gidecektik. Hoş, eski demek pekte gelmiyordu içimden ama öyleydi. Oraya ait değildim. İşin gerçeği hiçbir yere ait olduğumu düşünmüyordum. 

Sanki her an hayatımda bir aksiyon arıyor gibiydim bundan öncesinde. Şimdi ise, çiçekçide sadece çiçekleri sulayıp onlarla konuşan kız olmayı özlemiştim. Eh ne de olsa, o zamanlar beni bir yerlerden kurtarmak için kimse bayıltmıyor ve daha önemlisi kimse beni öldürmeye çalışmıyordu. 

Büyükannem her zaman üzerime düşüyor ancak bir o kadar da ilgisiz kalmayı tercih ediyordu. Lisa ise... Sanırım orayla ilgili en çok özlediğim detay oydu. 

Onun benim dostum olduğunu biliyordum. Ancak uzun süredir dost kavramını yitirdiğimi hissediyordum. O boşluk dolmuyordu. Çünkü, eğer gerçek bir dostunuz varsa, şu dünyada sizi ne devirirse devirsin tutacağınız bir el olacağını biliyordunuz. 

Tabii ki hala bana uzanacak çok el vardı. Lofas, Joseph belki Faye. Ama kim ne zaman elimi bırakacak bilmiyordum. 

Ve beni en çok korkutan şey de bu gerçekti. 

***

Gitme zamanımız geldiğinde, kısa süredir konakladığımız o kulübeye baktım. Biraz üzülmüştüm buradan gideceğime. Ancak bu sefer daha kalabalık, daha canlıydık. 

Herkesin bir amacı vardı. Rook bir yüzleşme istiyordu. İkizler, bir şeylere tutunma ihtiyacı duyuyordu belkide. Joseph ve Lofas benim için buradaydılar. Faye, hayatını yaşamak, bulunduğu her durumdan kurtulmak için. 

Ben ise... Bunun cevabını verebilecek derecede olduğumu düşünmüyordum. Çünkü, içtenlikle ne istediğimi bile bilmiyordum. Öylesine yaşıyor, öylesine nefes alıyor  gibiydim. Eskisine nazaran daha soğuk daha isteksiz ve daha donuk olmuştum. Hayatı nasıl değerlendirmesi gerektiğini bilmeyen küçük bir kız gibiydim. 

Melez CADIWhere stories live. Discover now