10. Bölüm "Tasarlanmış Bir Yanlış."

481 59 54
                                    


Gecenin güne dönmesine saatler kala uykuyu yenilmiş bedeni yorganın altında kıpırdanmaya başlamıştı. Boynundaki damarlar seyriyor, teri damla damla şakaklarından saçlarına süzülüyordu. Zihninin en kuytu karanlık köşelerinde işittiği belli belirsiz sesi seçmeye çalışıyordu Gece. 'Hayat,' diyordu sesin sahibi usul usul. '...kozalakları yere serecek fırtınaları ağırlamaya hazırlanıyor. Ve sen, uçurumun kenarında yüzüne vuran rüzgara karşı gülümseyen sen bile darmadağın olacaksın.'

Kalbinin şiddetli çarpıntısı kulaklarını sağır edercesine onu esir almıştı ve kendini uykudan alıkoyamıyordu. İyi değildi, belki de uzun zamandır uykusuyla arası iyi değildi. Fakat ilk kez uykudan kendini sıyırmak ve gerçeğe gözlerini açmak Gece'ye çok zor geliyordu. Kesik nefesleri arasında boğulurcasına çırpınırken nihayetinde gözlerini panikle aralayabildi. Yaşlanan gözleri ve akan rimelleri kirpiklerini yapıştırmıştı nitekim. Gözlerini ovuşturup doğrulmayı başardığında baş ucundaki abajuru yaktı. Korku muydu bu hissettiği bilemedi, daha önce böyle güçlü bir hisle sarmalandığını hatırlamıyordu zira. Nefesleri düzene girdiğinde üzerinde sırılsıklam kalan bluzunu çıkarıp ayak ucuna doğru attı ve ürperen bedenini yorgana sarıp bir süre neler gördüğünü anımsamaya çalıştı.

İkinci kez aynı rüyayı görmüştü Gece. Pars'ın sesini işittiği an bir kimliğe bürünen sözleri yine aynı yıkıcılıkla işitmişti. Neler olduğuna anlam veremiyordu. Bu sözleri kitapta okumamıştı ya da Pars'ın ağzından duymamıştı, bu bizzat Gece'nin kulağına fısıldanan bir tehditti.

Bacaklarını kendine çekip gözlerini karşısındaki duvara vuran ağacın gölgesine dikti. Dışarıda fırtına olmalıydı, uğultuların arasından cama vuran dalların tıkırtısını dahi duyabiliyordu zira. Biraz durup düşündü, gördüğü yolları anımsadığında gözlerini kapatıp biraz daha derinlere inmeye çabaladı. Kasabaya gelirken geçtiği yolları görmüştü önce, sıralanan ağaçları ve yolu mesken tutan o karanlığı. Yalnızdı, bir şarkı mırıldandığını bile söyleyebilirdi. Arabanın dikiz aynasından kendine oyunbaz bir gülümseme attığını hatırladı ardından ve direksiyonu kırıp bambaşka bir yola saptığını... Klimanın üflediği sıcak havayı teninde hissediyordu, gazı köklediğinde yolu inleten o sesi tıpkı şuan yaşıyormuşcasına işittiği gibi.

Durdu, gözlerini daha fazlasını görebilmek için hızla kırpıştırdı ama bundan sonrası koca bir boşluk gibiydi. Doğrulup yataktan kalktı ve valizinin içinden sarkan kazağını üzerine geçirdi. Titremesi sadece dudaklarında takılı kalmıştı artık, dişlerini bastırıp sinirle soluğunda aralık kalan perdesini sonuna dek açtı. Pars'ın ışığı yanıyordu, ara sıra evde dolaştığını gösteren gölgeleri de seçebiliyordu üstelik. Bir an gidip gitmemeyi düşünse de kararsızlıkla pencerenin kenarındaki berjere çökmesi çok sürmedi.

Sahi, ne zamandır ikilemler yaşıyordu ki?

Dakikalarca Pars'ın evini izledi durdu ve sonunda camlarından yansıyan ışıklar tıpkı rüyasını esir alan o çıplak ampuller gibi zihnini aydınlatmaya yetti. Yolun sonunda bir yere varmıştı Gece, hatırlıyordu. Karanlık asfalta gölgesinin düştüğü ve bir radyo cızırtısının kulaklarını tırmaladığı bir yerdi burası. Kendisine doğru adımlayan ayakların sesini anımsadı daha sonra, arkasını döndüğünü ve rüzgarın saçlarını yüzüne savurduğunu akabinde... Pis bir gülümseme, sarımtrak kirli dişler ve dudaklarının kenarında biriken salyalarıyla elindeki benzin pompasını Gece'ye uzatan adamı hatrına düşürdüğünde gözlerini hınçla devirip derin bir nefes soludu. Avuç içlerini gözlerine bastırıp homurdandı uzun bir süre. Şimdi tamamdı her şey! Kendisine uzanan ucuz gözlerin ardındaki niyeti okuduğu zamana geri dönmüştü işte. Sinirden parmak uçları uyuşmuş ve tırnaklarını avuçlarına bastırmak zorunda kalmıştı.

Sahipsiz Yollar ÇıkmazıDonde viven las historias. Descúbrelo ahora