2.Bölüm

171 6 4
                                    

Çıldırmış, delirmiş, aklını kaybetmiş kim varsa üzerime çektiğim yadsınamaz bir gerçekti. Ama hata bendeydi. Kim sana gecenin yarısı canın çikolata çekti diye sokak sokak gezip açık bir market bul dedi ki İzgi? Mickey Mouse'lu pijamalarımla
ve parmak arası terliklerimle yağmurun altında tek başına romantik bir yürüyüş yapmam yetmiyormuş gibi açık bir yer de bulamamıştım. Nöbetçi eczane kadar gerekliydi nöbetçi bakkal. Bu saatte gelen çikolata krizimi nasıl durduracaktım ben yoksa?Bunu kimse düşünememiş miydi? Hah. Elbette kimse düşünememişti. Daha tedbirli davranıp çikolata stoğumu kontrol etmeliydim. Şu an karşılaştığım manzara kesinlikle tedbirsizliğimin neticesiydi.

"Nereye bakıyorsun sen?"

Duyduğum kalın erkek sesiyle irkildim. Ne kadar geçtiğini saptayamadığım kadar bana uzun gelen zaman süresince başka şeyler düşünüp korkmamaya çalışmıştım. Ne kadar işe yaradığı şüpheliydi tabi. Karşımda duran siyahlar içindeki adamla aramızdaki 5 adımlık uzaklık, en küçük yanlışımda azalabilir, elindeki silah alnıma nişan alınabilirdi. Halime şükretmeliydim belki de. En azından şimdilik arkamdaki adam kolumu acıtmayacak derecede tutuyor, karşımdaki adam benimle olan mesafesini korumaya devam ediyordu.

"Sana diyorum, duymuyor musun?"

Duyuyordum tabi ki sağır değildim. Şükretmem gerekenler listesine bunu da ekledikten sonra cevap verip vermeme konusundaki tereddütüme bir son verdim ve dudaklarımı araladım.

"Duyuyorum ama cevap vermek istemiyorum. Hem sana ne ya? Nereye istersem oraya bakarım." ağzımdan çıkanlara sanki hakim olan kişi ben değilmiş gibi şaşkınlıkla gözlerimi büyüttüm. Kesinlikle canıma susamış olmalıydım. Bir anlık öfke ölümle sonuçlanabilirdi. En azından insanlığa güzel bir tecrübe kazandırarak ölmüş olacağım. Adamın gözleri de çok geçmeden şaşkınlık ve kızgınlıkla karışık duygularla açılmıştı. Bakışlarımı onun yüzünden çekip tekrar arkasındaki boşluğa yönlendirdim. Baktığım bir şey yoktu aslında. Sadece gözleriyle çok fazla temasta bulunmak istemediğimden arkadaki sonunun nereye gittiği belli olmayan yolu izliyordum.

Bize doğru yaklaşan bir arabanın farları gözlerimi kısmama neden oldu. Etrafta uçuşan ateşböceklerine ve lambalarından teki patlamış sokak direğine yeni bir ışık kaynağı daha eklenmişti şimdi. Ama sokağın ıssızlığından mıydı yoksa korkularımla içimde büyüttüğüm karanlıktan mıydı bilmem; gece hala çok siyahtı. Araba çok geçmeden karşımdaki adamın birkaç santimle ölçülebilecek kadar yakınında durdu. Ama o, arkasından gelen fren sesini duymasına rağmen kafasını çevirmemişti. Arabanın kapısının açıldığını yalnızca sesini duyarak anlayabilmiştim çünkü adam görüş açımı engelliyordu. Sağ taraftaki sokak duvarından inen kişinin gölgesini görebilmiştim ama bu, hiçbir işe yaramıyordu. Biraz sonra ince topuk sesleri kulağıma doldu ve bir kadın, karşımdaki adamın tam yanında durdu.

"Kızı bulmuşsunuz" dedi adama doğru. Yüzünü net göremiyordum ama sesinden orta yaşlarında olduğunu tahmin etmiştim. Adam cevap vermedi, onaylar bir biçimde kafasını sallamakla yetindi. Kadın, onun elinde duran silahı izin istemeye gerek duymadan aldı ve yavaşça bana doğru yürüdü.

"Demek İzgi Özdemir sensin" dedi sanki bu bomboş sokakta onu duyamayacakmışım gibi yüksek bir sesle. Aramızda yalnızca bir adım kalacak şekilde boşluk bıraktı ve gözlerimin içine bakarak konuşmaya devam etti.

"Oğlumun hayatını mahveden o kız, sensin."

Kadının söyledikleri sokakta yankılandığı gibi zihnimin her köşesine de işliyordu. Neyden bahsettiğini bilmiyordum. Oğlunu tanımıyordum. Bir insanın hayatını mahvetmiş olsaydım herhalde bunun farkında olurdum.

KONTROLSÜZ TERAPİWhere stories live. Discover now