chapter 41

96 11 2
                                    


Sırılsıklam kotumu çıkarırken vazgeçmek üzereydim. Tanrım! Sanki derimi yüzüyormuşum gibi hissediyordum. Şu an ağzımda az önceki bez olsaydı eminim daha rahat ederdim yoksa dişlerimi , pantolonu çıkarmadan , sıkmaktan kırabilirdim.Pantolon sonunda bileklerimle buluştuğunda ağır nefesler alarak kendimi tuvalet kapağının üzerine bıraktım. Birkaç saniye nefeslendikten sonra büyük bir parça tuvalet kağıdı koparıp musluğa doğru adımladım. Kağıdı ıslattıktan sonra birkaç derin nefes alıp gözlerimi kısıp dişlerimi sıkıp yanan yerlere sürdüm.

Daha fazla dayanamayınca olduğum gibi yere oturdum. Aslında hiç kıpırdamadan olduğum yerde uyumak çok parlak bir fikir gibi görünüyordu. Ama öncesinde pantolonumu tamamen çıkarıp eşofmanı giyinmeliydim. Eğer dyan...

Dyan beni banyoda pantolonum bileklerimde yerde uyurken bulması düşüncesi bile kıp kırmızı kesilmeme sebep oluyordu. Eşofmanın yumuşak kumaşını bacaklarımdan geçirdikten sonra durdum. Yanık yerleri bandajlamak eminim daha akıllıca olurdu ancak burada bir ilk yardım kutusu nerede bulabilirdim bilmiyordum ve eğer ciara gidip sorarsam yine doktora gitmeyi teklif edecekti. Bandaj konusunda oldukça iyi olduğumu nereden bilecekti zaten.

Pantolonu tam çekip yanan yerlere değerken hissettiğim acıya alışmaya çalıştım. Birkaç saniye sonra pantolonumu yerden kaldırıp kapıya adımladım. Sanırım yeteri kadar oyalanmıştım. Ancak birden bir şeye çarpıp öne doğru yalpaladım. Şansım sayesinde çarptığım duşa kabine sövdükten sonra camlarına tutunarak doğrulmaya çalışırken neredeyse tekrar düşüyordum. Şaşkınca kendimden aşağıya baktığımda eşofmanın paçasının oldukça uzun olduğunu fark ettim. Tuhaf... ciara ne zamandan beri benden uzundu?!

Sonra aklıma dyan'ın elinde tuttuğu pembe eşofman geldi. O sanki ciara'ya daha uygundu... sonuca ulaştığımda yanaklarım yanmaya başladı. Bu dyan'ın eşofmanı olmalıydı. Ellerim eşofmanı çıkarmak için belime gittiğinde duraksadım. Dyan'ın onun kıyafetlerimi giyindiğimi hoş bulduğunu zannetmiyordum nedense ancak eşofmanı bana kendisi vermişti. Kesinlikle o pembe şeyi ya da ıslak dar kotumu tekrar giyinmeyecektim! Tereddütle siyah kumaşa dokundum. Paçalarındaki lastikleri biraz sıksam bana tam olacaktı. Büyüklüğü ve belinin düşüklüğü üst bacaklarımı koruyordu. Yani... neden olmasın?

Ayrıca ben tessa'yım. İnsanlar ne düşünür diye umursamam. Özellikle de kendini beğenmiş , yumuşak kalpli , derin çikolata kahvesi gözleri olan kötü çocukların... tanrım ! kesinlikle bir tedavi olmam gerekiyor.

Aynı fikirde olmamız güzel.

Tanrım. Az önce dyan'ın gözlerini çikolata ile mi karşılaştırmıştım? Ve şu an aklıma neden daha uygun bir benzetme gelmiyordu?! Ehhmm ... gözleri şey gibi...ağaç ! evet ! ormanda bize oksijen sağlayan kocaman bir ağaç! Lanet olsun! Ağaçlar olumlu bir şey. Onu olumlu şeylere benzetmemeliyim. Gözleri şey gibiii... Hindistan cevizi ! ama ben Hindistan cevizini severim...

Tanrım dyan'a gidip ' gözlerin pantolonuma dökülen kahve kadar kahverengi' demeden önce buradan çıkmalıyım. İtiraf etmek gerekirse bunun üzerine yüzünün alacağı hal oldukça komik olurdu. Yok hayır ben en iyisi eve gideyim. Eşyalarımı toparlayıp oturma odasına adımladım. Ciara'nın sinirli sesini on metre öteden bile duyabiliyordum. Sırıtmadan edemedim. Sinir bozucu ve meraklı bir adet dyan. Bende sabrımı kaybederdim. Gerçi ben verdiğim yemek siparişini beklerken bile sabrımı yitiriyordum. Dyan'ın bir soru daha sormak üzere olduğunu fark ettiğimde ciara'nın iyiliği için lafını kestim.

''eşofman için teşekkür ederim dyan.''

İki kardeş bana dönerken nazikçe gülümsedim.

''evet.sorun değil. Sana yakıştı.'' Diye cevapladı ve göz kırptı. Artık kendime acaba kafasını bir yer mi çarptı diye sormaya başlamıştım. Bize az önce de göz kırpmıştı. Belki flört ediyordur.

behind the screen (türkçe çeviri)Where stories live. Discover now