13- Kötülüğün Tohumu

8.3K 402 81
                                    

Uykularım, gülüşlerim, ağlayışlarım. Her yaptığım birbirine karışmış, bitik bir hâle gelmiştim. Belki bu defa kaçamayacaktım ölümden. Kim bilir belki ben giderdim ölümün kucağına. Her adımımda kendi cesedimin üzerine basıyordum. Ayaklarımla girdiğim lüks, beyaz oda içimi kararttı. Akıllanmam için getirildiğim klinik kalan yarım aklımı da elimden alacaktı. Gülümsedim.

Bembeyaz örtünün serilmiş olduğu tek kişilik yatağa simsiyah kıyafetlerimle oturdum. Bu oda bundan sonra beni katranlığımla ağırlayacaktı. Amcam büyük yeşil bavulu beyaz giysi dolabının önüne sürüklediğinde yine gülümsedim. Benim topu topu bir fotoğrafım vardı. O da avuçlarımdaydı. O bavul ve içindekiler benim değildi. Fazlalıktı.

Nilay, çantasını ufak beyaz koltuğa bırakıp bavula yöneldi ve benim olmayan kıyafetleri dolaba yerleştirmeye başladı. Amcam da ona yardım etmeye başladığında ufak çaplı bir düşünceye girdim. Bu kıyafetlerin arasında iç çamaşırı da olmalıydı. Amcamın görüp görmemesinin pek de umurumda olmadığına karar verip yatağımda ileri geri sallanmaya başladım. Son zamanlarda bana en iyi gelen şey buydu. Sallanmak. Sallamak. Kafayı, dünyayı sallamak. Tekrar gülümsedim.

Kliniğe yatırılmama, Bedir'in gelmeyişine, ailemin yanımda olmayışına, her seferinde ölümle burun buruna gelmem, hatamın karasının varlığı, delirmem... Hepsine hafifçe güldüm. Başımı amcam ve yengeme çevirdiğimde acıyarak  bana baktıklarını görmem beni hiç üzmedi. Son zamanlarda bu bakışlara o kadar çok alışmıştım ki zerre dokunmuyordu.

Beni yanına alan amcamı düşündüm ve beni kliniğe bırakan amcamı. Önce iyiliğin kollarına düştüm sanırsınız, bir de bakmışız ki kötülüğün tohumundasınız.

*

Hızlı adımları yüzünden çıkardığı sesi ve kravatının bir o yana bir bu yana savrulmasını umursamadan doktorla konuşan Talat ve Nilay'a doğru öfkeyle ilerledi. ''Ne demek oluyor bu Talat Bey?'' Yanlarına vardığında Talat doktora, ''Teşekkürler doktor hanım öneriniz için,'' deyip doktorun gidişini izledi. Ardından Bedir'e dönüp elini karısının sırtına yerleştirdi. Nilay ise Bedir'i çatık kaşlarıyla süzüyordu. ''Olması gerekeni yaptım Bedir Bey. Yeğenim için şu anlık en uygun olanı bu.''

''Şimdi mi getirdiniz yeğeninizi aklınıza? Yoksa mirastan sonra mı bir yeğeniniz olduğunu hatırladınız?'' Karşısındaki şaşkın bakışların altında öfkeden deliye dönmüştü. Ağzından çıkan sözcükleri zorlukla dizginliyordu. Karakolda kesin bir dille klinik mevzusunu kapattığı hâlde şu an onun klinikte olduğunu bilmek iyice çığırından çıkarıyordu Bedir'i. ''Miraslık bir durumumuz yok. Şehnaz'ın sağlığı için bunu yapmak zorundaydık. Onunla aynı evde yaşayıp sergilediği davranışları görme şansımız oldu. Sizin fark edemediğiniz şeyleri çok geç olmadan biz gördük," dedi Nilay. Soğuk bakışlarını bir an olsun Bedir'in üzerinden ayırmadı.

''Neymiş benim fark edemeyip sizin gördüğünüz şeyler? Söyleyin de ben de öğreneyim.'' Bedir kadına küçümser bakışını atıp duyacağı şeylerin pek de umurunda olmadığını yüzüne beyan etti.

''Hem suçlusunuz hem de güçlü.''

Bedir, kadının ince çıkan sesine haykırarak cevap verdi. ''Onu kliniğe yatırmamam mı suçluluk? Güçlüyüm ama suçlu değilim hanımefendi ve size gücümü göstereceğim.''

''İnanamıyorum,'' dedi hayretler içinde ve ince parmaklarını dudaklarına bastırdı kadın. Kocasına şaşkınlıkla bakıp tekrar Bedir'e döndü. ''Kocama yaptığınız gibi benimde mi gözümü morartacaksınız?'' Kadının sözüyle Bedir'in öfkesi arka plana düşüp kısa bir şaşkınlık içerisine girerken Talat karısının koluna dokundu. ''Nilay lütfen,'' dedi sakince.

MİNİKŞE (Kitap Oluyor)Unde poveștirile trăiesc. Descoperă acum