I

6.1K 235 333
                                    

Hayatımın son üç buçuk yılını, Seattle'ın neden yeni bir başlangıç yapmak için seçilecek bir şehir olduğunu kavramaya çalışarak geçirmiştim. Babamdan boşandıktan sonra velayetimi alan fotoğrafçı annemin, Amerikan Rüyası'nı yaşayabilmek için Leeds'ten taşınmak istemesini gayet iyi bir şekilde anlıyordum. Hatta bunu onlarca popüler eyalette değil de başkentte yapmasını da anlıyordum. Fakat Seattle gibi ruhu çekilmiş bir yeri tercih etmesini asla anlayamıyordum. Yıllar içinde birkaç kilometre ötedeki Forks'a bile razı gelmeye başlamıştım; en azından orada Twilight çekişmişti. Yine de hiçbir zaman Seattle'dan taşınamamış veya buraya alışamamıştım.

Günümün çoğunu odama kapanıp resim yaparak, ya da bu konuda kendimi geliştirerek geçiriyordum. Liseyi bitirmeme bir dönem ve bir ay kalmıştı. Hayatımın bundan sonraki kısmını planlamak, bu planlarım için sıkı bir şekilde çalışmak ve okula gidip herkese somurtmak rutinimin bir parçasıydı. Bazen şehirdışı, bazen yurtdışı çekimleri için seyahat eden annem ve okuldaki resim öğretmenim Eve Hall dışında arkadaşım olmadığı için zayıf kalan sosyal becerilerimi geliştirmek dışında her türlü kişisel gelişim aktivitesini yapıyordum yani.

Ta ki bir gün, zayıf kalan sosyal becerilerimi geliştirmek için can atan iki insanla tanışana kadar... Onlar sadece soluk hayatıma renk katmakla kalmayıp, gerçek dünyaya bir adım atmamı da sağlamışlardı. Hayatın sadece siyah beyaz olmadığını görmemi, bazen keskin kararlar vermenin ne kadar zor olabileceğini, aşkı tatmamı ve benliğimi sorgulamamı sağlamışlardı.

Bütün bu tecrübeler hakkında tek cümlelik bir yorum yapmam gerekseydi bu büyük ihtimalle "İkili ilişkiler berbat," olurdu.



Ocak ayının ortasında Seattle'da görmeye alışık olduğum bir şekilde lapa lapa kar yağıyordu. Etraf karlarla kaplıydı, yerler kayıyordu ve ben okuluma giden yolu bitirmek için devasa bir yokuşu inmek zorundaydım.
Ayağımdaki kar botları yardımcı olmak yerine işleri daha da zorlaştırıyordu. Bir yandan kızaran burnumu çekiyor, bir yandan rüzgardan ağzıma giren soluk sarı renkli saçlarımı üzerimdeki siyah, şişme montun kapüşonundan içeriye doğru ittirmeye çalışıyordum.

Onca çabaya rağmen bir anlık dikkatsizlik sonucu dengemi kaybedip kendimi kalçamın üzerine düşmüş bir şekilde bulmuştum. Canımın acısına aldırış etmeden ve sesli bir şekilde birkaç kere Seattle'a ve Amerika'nın geri kalanına küfür ederek ayaklanmaya çalıştığımda tam karşımda birinin dikilmeye başladığını fark ettim. Bakışlarım yüzünü bulduğunda onu hemen tanımıştım: Biyoloji sınıfındaki Harry. Kendisi sadece okulun basketbol takımının ünü bütün Seattle'a yayılan zamparası değil, aynı zamanda burayı daha yaşanılabilir bir yer yapan, takımın kaptanı, kalbimin sahibi Evan Walker'ın en yakın arkadaşıydı.

"Yardım edebilir miyim?"

Boş bakışlarımı zümrüt rengi gözlerinde sabitlemişken neden burada olduğunu sorguluyordum. Okulun içinden beni görebilmesi için dış sahada ya da bahçede olması gerekiyordu fakat oradan buraya sadece beni yerden kaldırmak için geleceğini hiç sanmıyordum. Aslında herhangi bir şekilde benim için buraya geleceğini sanmıyordum çünkü Harry Styles'ın belli bir kadın profili vardı. Bunun kulağa ne kadar kötü geldiğinin farkındayım ancak bu şuursuz zampara sadece parasını yedirebileceği, yuvarlak hatlı kızlarla takılıyordu. Bu kızlar tuvalet dedikoduları için yaşıyor, kendilerini bir erkek için küçük düşürmekten asla çekinmiyorlardı. Ben böyle bir insan değildim. Onun ilgisini çekebileceğimi hiç sanmıyordum çünkü iletişim kurma problemlerim vardı ve onun ilgisini çeken kızlar gibi doğru düzgün makyaj bile yapmıyordum.

"Teşekkürler," diye geveledim. "Kendim halledebilirim."

Fakat kendim halledemiyordum. Ellerimden destek alıp doğrulmaya çalıştığımda bir kez daha ayağım kaymıştı ve eğer Harry mükemmel refleksiyle beni havada yakalamasaydı, tekrar yere yapışacaktım. Sıkıca kollarımdan tutup beni tekrar ayaklarımın üzerine basar konuma getirdiği sırada üzerindeki sarı kapüşonlu kazağa sıkı sıkı tutunuyordum. Bir kez daha iki ayağımın üzerinde durabildiğim zaman ona tekrar kuru bir teşekkür ettim, gözlerimi kaçırdım ve yana doğru bir adım atarak yoluma devam etmeye çalıştım.

but freja | stylesWhere stories live. Discover now