Kader baştan çizmişti hayatlarını. Bütün roller dağıtılmış, her ayrıntı düşünülmüştü. Yağmurlu bir günde karşılaşmışlardı. İkisi de sinirli ikisi de birbirinden öfkeliydi.Yavuz tesadüf diye düşünürken Esra tevafuk diye içinden geçirmişti. Bu kadar z...
Oops! This image does not follow our content guidelines. To continue publishing, please remove it or upload a different image.
Tenime değen rüzgarın teslimiyetine boyun eğmiş, geçen zamanın arasında ki boşlukları düşünerek doldurmak istemiştim. Ellerimin arasında parıldayan yüzüğün metal soğukluğu ile avuç içime saklayarak, herkesten daha çok kendimden saklamak istemiştim. Yorgunca zemine çalınan birkaç adımla omuzlarımı düşürerek elimi feracemin cebine iteledim. Nişanın ağırlığını atlatmamışken bir de sabah sabah okula gitmek zorunda kalmıştım. Benim hayatımda bu kadar heyecan, aksiyon yoktu. Munis normal bir hayatım vardı. Evden okula, okuldan eve giden, bir kızdım. Şimdi ise, tanımadığım adamlar, belinde silahları olan mafya kılıklılar, yalanlar, sırlar birde Yavuzumuz vardı. Tabi o, tek başına hepsine bedel, bir sorundu.
İstemeyerek uyandığım sabahın huysuzluğu benliğime işlerken, gün sonu gelmiş ve hiç beklemediğim bir şekilde sükunetli geçmişti. Haftalardır aradığım huzurlu günlerin tadını yaşamıştım. Okuluma gelmiş, derslerimden, ara molalarda dahi hiç bir sıkıntının pençesine dolaşmamıştı. Ders bitiminde, okul kütüphanesin de ders çalışmak için kızlarla vedalaşarak , kütüphane yolunu tuttum. Sessizliğin tadını yaşadığım kütüphanenin huzur arasında cam kenarında boş bir masaya bularak , sandalye çekip oturdum. Birkaç dakika, elimi masanın üzerine yaslayarak, çene altına bırakmış, hafifçe kafamı pencereye çevirdim. Günün aydınlığı, birkaç cılız ağacın aheste aheste rüzgara eşlik ederek sallanışına kapılarak, dakikalarca pencerenin ardında ki görüntüyü izlemiştim. Uyanıştan irkinmek gibi derince soludum, kol çantamın içerisinde ki kitaplarımı masanın üzerine çıkarttım. Eksik konularımın notlarını alıp bütün gün eksiklerimi tamamlayarak geçirmiştim. Yorulan gözlerimi ovalayarak kütüphaneye göz geçirdiğimde birkaç kişiden başka kimse yoktu. Masa üzerindeki telefonun almak içine uzandığım sıra telefonumun titremesiyle annemin aradığını gördüm. Ekranı kaydırıp, "Efendim anne"diye yanıtladım.
"Esra kızım neredesin? saat kaç "dedi. Telaşlı sesinin olmasının yanında azarlayan nitelikteydi ses tonu.
"Kütüphanedeyim anne. Ders çalışıyordum" kitabın üstündeki kalemi kavrayarak parmaklarımın arasında çevirip sandalyeme yaslandım. Eğilmekten belimde ağrılar baş göstermişti.
" Kızım geç oldu. Evde çalışırsın."
"Tamam anne"
"Baban, almaya gelsin istersen, tek başına gelme" İyi durumda olduğumu bilse dahi annem evhamlı biriydi. Gözüyle görmediği sürece yüreği rahat etmezdi.
" Yok, anne ben gelirim. Hadi görüşürüz."
" Tamam, kızım" memnuniyetsiz huysuz sesle telefonu kapatmıştı. Ekran üzerindeki, saate gözüm çarptığında gerçekten bir hayli geç olmuştu. Zaman ne de çabuk geçiyordu. Kitaplarımı çantama yerleştirip, kütüphaneden çıkarak otobüs durağına doğru ilerledim. Bu saatlerde buraların bu kadar tekin olduğunu bilmiyordum. Her zamanki geçtiğim sokak bugün bir o kadar ıssız, karanlık, tehlike barındıran bir yer olmuştu. İçimden bütün duaları okuyup hızlıca adımlarımı sıklaştırdım. "Bu sokak bu kadar uzun muydu ? Adam kesseler kimsenin haberi olmaz. Ölür gider burada ya" İçimde ne kadar polyannacılık oynamaya çalışsam da, şuan için içime testere kaçmış gibi hep kötü şeyler kafama üşüşüyordu. Derince soluyarak hızlı hızlı attığım birkaç adımın üzerine bakışlarımı birkaç metrelik mesafe sonrasında rahatça soludum. Ardımda beliren gölge, evhamlılık duygusu sinsice düşüncelerime ilişirken korku baş göstermişti.