orange» 12

7.7K 796 439
                                    

Soğuk yağmur damlaları soluk tenimi emip aşağıya doğru süzülürken toprak kokusu kendini belli etmeye çoktan başlamıştı. Toprak kokusunu yayan soğuk rüzgar yüzüme sertçe vuruyor,yapraklarını silkeleyen ağaçlar yorgun bir şekilde hışırdıyordu.

Ekim yağmurları etkisini yavaş yavaş gösteriyordu ve bu ne kadar yağmuru seven ben için harika bir durum olsa da, zamanın da bu akış hızıyla geçmesi bütün huzurumu siyaha çalıyordu.

13 Ekim'e sadece dört gün kalmıştı ve bu beni kaldıramayacağıma emin olduğum koca bir yük altına sokmuştu.

Omuzlarım bu yükün altında her tik takta daha da kasılıyordu fakat zaman dediğimiz engebeli boşluk bunu göz ardı ediyordu.

Kafamdaki gün geçtikçe büyüyen problemler zincirini biraz olsun aşındırmak adına derin bir iç çektim ve toprak kokusunda kaybolmayı denedim.

Hafifçe kasılan karın bölgemin izin verdiği kadarıyla odamdaki geniş terasta birkaç adım turlamış ve neredeyse iç çamaşırıma kadar ıslanmıştım.

Kısa saçlarımdan akan yağmur damlalarını sıktıktan sonra teras korkuluklarına tutunup geniş bahçeye bakındım.

Büyük söğüt ağacının yaprakları uzun bahçe koridoruna saçılmıştı.Yeşilliklerin üzerinde büyüyen otlar, sarı yapraklar ve dalları gerinmiş ağaçlarla büyük bahçeye bir düzensizlik hakimdi.

Aniden açılan demir kapı dikkatimi o yöne doğru çekerken siyah motosikletin yaprakları savurmasıyla kimin geldiğini anlamam çok da zor olmamıştı.

Motosikletin frenlemesiyle orantılı olarak artan kalp atışlarım bütün bedenimi uyuştururken, bir adet Park Ji Min yerine Jung Kook görmemle, nedenini anlayamadığım bir şekilde yüzümü buruşturdum ve geriye doğru çekildim.

Yaşanan o tuhaf atmosferden sonra Park Ji Min'i bir daha görememiştim ve böyle giderse taşındığını yada öldüğünü düşünmeye başlayacaktım.

Diyaloğumuzu bitiren son cümlesi yeniden aklıma geldiğinde titrek bir nefes alıp odama girdim ve kafama yastığımı bastırdım.

Bu ara derdimi anlayan tek şey yastığımdı bu yüzden ona gerçekten minnettardım.

Park Ji Min'le en uzun konuşmamız o zaman olmuştu ve sonu hiç beklemediğim yerlere gitmişti.Son cümlesinin ardından bana gösterdiği acı gülüş gözlerimin önüne geldiğinde sesli bir şekilde yutkundum ve derin bir nefes aldım.

Park Ji Min, insanları etkileme konusunda gerçekten iyiydi.

"Yun, müsait misin?"

Jung Kook'un tekdüze sesi kulaklarıma dolduğunda ıslak saçlarımı geriye atıp yataktan kalktım ve belli belirsiz mırıldandım.

"Tabiki,gelebilirsin jungkook."

Oda kapısı sonuna kadar aralandığında yüzüme sahte bir gülüş kondurdum ve Jung Kook'a baktım.

Kimsenin beni üzgün görüp ne olduğuna dair soru yağmuruna tutmasını istemiyordum.Neden üzgün olduğumu kendim bile bilmiyorken bunu başkasına açıklamanın baş ağrısından başka bir getirisi olmayacağına emindim.

Jung Kook bir süre anlamsız bakışlarla ıslak kıyafetlerimi inceledi ve saçlarını karıştırdı.

"Kıyafetlerinle mi banyo yapıyorsun Yun?"

Yadırgayan bakışlarımı ona fırlattıktan sonra karnımdan tutunup tekrar yatağa oturdum ve elindeki çeşit çeşit poşete odaklandım.

"Bu sorunu duymazdan geliyorum."

killer melody » ji min ✅Where stories live. Discover now