hoeryong» 17

6.5K 736 698
                                    


Medyadaki,harika ötesi şarkıyla okursanız müthiş olur,iyi okumalar!

Eğer hayatımızı tek bir kalıba sokup bir kelimenin yaldızlı harflerine sığdırabilseydik,sığdırmayı yeğleyeceğim kelime basit bir "hayalkırıklığı" olurdu.

Evet ben,Choi Yun Hwa,hayatımın her dönüm noktasının doruklarına yayılmış bu hissi benimsemiş ve belki de şahdamarımda oluk oluk gezinen kanın pıhtılarında hissetmiştim.Fakat neden şimdi bu hissizleşmiş his bana bu kadar acı veriyordu?

Önünü alamadığım bir hızla Park Ji Min'e güvenmiştim,defalarca kendimden taviz vermiş ve birkaç kez ölümden -belki de ölmeliydim- dönmüştüm.Ona karşı neden bu denli fedakar olduğumu bilmiyordum fakat bu haksızlıktı.

Ona karşı hissetmem gereken tek şey nefret iken hayalkırıklığına sığınmam haksızlıktı.

Siyah askeri araç,engebeli dağ yolunda rampa atarak giderken her saniye biraz daha ölümüme yaklaştığımın farkındaydım.Devlet,parmaklıklarını ruhumun her karışına inşa etmiş kaderimin izinden gitmemi istermişçesine ölümümün Kuzey Kore'de olmasına karar vermişti.

Bir çınar gibi devirdiğim acınası 15 yıl,köklerini acımla beslemek için aynı kaderi bana tekrar yaşatıyordu.Tıpkı babam gibi,kaderim özüme yabancı olan topraklarda çürüyüp gidecekti ve bunun nedeninin sadık olduğum insanın beni sadakatsiz olarak kalıplandırması yüzünden olması fazla acı vericiydi.

Park Ji Min canımı yakmıştı,hem de fazlasıyla.

Kızarmış bileklerimde hüküm süren kalın kelepçelerden kurtulmak için bir kez daha atılımda bulunduğumda elde ettiğim tek şey avuç içlerime batan kelepçenin dişli girintileriydi.Sıcak sıvı kirli zemine doğru iradesiz bir yol izlerken acıyı hissedemeyecek kadar yorgundum.

Gözlerimi ağır ağır kapayıp araç tavanına baskı yapan yağmur damlalarının yarattığı huzurlu sese odaklandım.Yeryüzündeki son yağmura eşlik ediyordum ve geride kendimden bırakacağım tek şeyin bedenimin her gözeneğinde yeşeren bu damlalar olacağını da biliyordum.

Yağmuru seviyordum.

Bu ikiyüzlü dünyaya yağmurlu bir günün sabahında açılan gözlerim,yağmurlu bir günün huzurlu bir gecesinde sonsuzluğa kapanacaktı.Yağmur damlaları her zaman benimleydi,tıpkı her gece yastığımı ıslatan gözyaşlarım gibi.

Fakat dört yanımı örten yağmur bana Park Ji Min'i hatırlatıyordu artık.

Anılar fazla can yakıcıydı.

Askeri araç istop ettiğinde yorgun bir şekilde gülümsememe engel olamamıştım.Gözlerimi açıp çekilen araç freni ve art arta gelen ayak seslerini dinledikten sonra açılan garaj kapısının yarattığı gıcırtılı sesle irkildim.

Karşımda duran üç üniformalı Güney Kore askeri nazik (!) bir şekilde kelepçelerimi paslı prangalardan ayırdıktan sonra kollarıma girip garaj kapısını sertçe kapattı.

Esmer,uzun boylu asker elindeki telsizden sinyal beklerken çevreme yorgun bir bakış attım.Yağmur hala hafifçe atıştırıyor,zeminde başına buyruk yetişen çalılar rüzgarın etkisiyle sağa sola savruluyordu.Kafamı kaldırıp karşımdaki dış cephesi dökük büyük binayı incelediğimde sertçe yutkunmama engel olamamıştım.Gözlerim soluk tabelada yazılanları hızla taradığında korkuyla koluma giren askerlere baktım.

Kamp 22,Hoeryong Hapishanesi.

"Bu-buraya neden geldim?"

Hoeryong Hapishanesi,dünyadaki en korkunç 15 hapishaneden biriydi.Bu hapishanede ölüm yasaktı,mahkumlar ömürlerinin sonuna kadar burada kalmak ve her gün maruz kaldıkları çeşitli işkencelere katlanmak zorundaydı.Genel olarak siyasi suçlara karışan devlet adamları burada yargılanıyordu.Hoeryong Dünya haritasında yeri olmayan,devlet sırrı,ölülerin olmadığı bir mezarlıktı.

killer melody » ji min ✅Where stories live. Discover now