15- Ölümün Şahidi

7.7K 395 91
                                    

Birkaç saattir sancılı nefesler alıp veriyordum. Nefeslerimi istediğim yerde alamıyorum diye değil de Nilay ile karaokede olduğum için içimde büyük bir can darlığı başlamıştı. Bitmeyen işkencenin ana kadrosundaydım. Bir şey de söyleyemiyordum. Benim için çaba sarf eden insanları üzmek istemiyordum. Çantamın içinden gelen sesle Nilay'a baktım. Kendini müzik söyleyenlere kaptırmış, beni fark etmiyordu. Fermuarı açıp çalan telefonu elime aldığımda amcamın aradığını gördüm. Telefonu sessize alıp çantaya geri koydum. Ona kızgınlığım bir süre geçmeyecekti. Bedir'in benim için aldığı telefona el koymuş, o taraftan kimsenin bana ulaşamaması için yeni bir telefon ve hat almıştı. Hayatımda ben dışında herkesin söz hakkı vardı. Boynumu sıvazlayıp Nilay'a baktığımda kendini iyice ortama kaptırdığını gördüm. Eğlendiğimi düşünüyor olmalıydı.

''Sen de katılmak ister misin?'' Nilay başıyla şarkı söyleyenleri işaret ettiğinde yüzümü buruşturmamak için kendimi zapt ettim. Buradan gitmek için ilgisini çekmeye çalışıyordum fakat o burada vaktimizi öldürmeye kararlıydı. Başımı iki yana salladığımda karşılık olarak hafifçe tebessüm edip yeniden şarkı söyleyenlere baktı. Derin bir nefes alıp onu inceledim. Güzel bir kadındı lakin aklımı çelen büyük bir şey vardı. Talat'ın beni benzettiği kişi kimdi? Eşi Nilay olmadığının farkındaydım.

Bir süre sonra farklı bir alana kahve içmeye geçmiştik. Ağzımın tadı olmadığı için hiçbir şeyden tat alamıyordum. Çiftlikte insanlara kahve pişirip önüne servis ederken her şey bir anda tersine dönmüş ve farklı bir ortamda kahveler bana servis ediliyordu. Hiçbir anım diğer anımı tutmuyordu. Nilay telefonunu eline aldığında gülümseyerek, ''Bir fotoğrafımız olsun,'' deyip telefonu havaya kaldırdığında kaşlarımı çattım.

''Hayır," dedim bir anda. Şaşkınlıkla bana bakıp telefonu yavaşça masaya bıraktığında sırtımı dikleştirdim. Yeni hayatımda ilk fotoğrafımın canıma daha yakın olanla olmasını istiyordum. Saçımı kulağımın arkasına sıkıştırıp, ''Canım istemiyor,'' dedim kısaca.

Nilay başını aşağı yukarı sallayıp arkasına yaslandı ve kahvesinden bir yudum aldı. ''Bu arada yarın spora başlıyoruz. Daha doğrusu sen benimle başlıyorsun,'' deyip gülümsedi. Bir süre yüzüne aval aval baktım. Bu söylediğini Bedir duyarsa...

Zayıf kelimesinin bütün harflerini üzerinde taşıyan sen mi spor yapacaksın? Yengen kendi taşıdığı fazlalıkları senin üzerinde görüyor sanırım.

Gülümsedim. Keşke burada olsa da kibrini çekebilseydim. Onsuz on gün olmuştu. Ne güzel yüzünü ne de her an kulaklarımı doldurmasını istediğim tek sesi duyabilmiştim upuzun günlerde. Kim bilir geçen on günde Arzu'yla daha da yakınlaşmışlardı. Hatta evlenme tarihlerini dahi belirlemiş olabilirlerdi. İçim bu durumu nasıl karşılayabilirdi? Kıpır kıpır olmayacağım kesindi. Ama her yaptığı işte bir haklılık payı olduğu için Bedir'e güvenim sonsuzdu ve yanlış bir şey yapmayacağını biliyordum. Konu Arzu olsa bile. Yine de rahat olamadım. Nişanlısı olacak kişiyi dünyanın en iyi insanı olarak düşünsem yine de bir şeyler eksik kalırdı. Onun bir nişanlısının olmasını istemiyordum. Onun bir karısının olmasını istemiyordum. Bencil olduğumu bile bile aklımdaki düşünceleri kesmek de istemiyordum.

Boynumdaki iskeletşeyle oynarken amcamın yanımıza doğru yaklaşmakta olduğunu gördüm. Her yerden çıkar olmuştu hayatıma girdiği günden beri. İçimden üfleyip ellerimi masanın üzerinde birleştirdim. ''Kraliçe ve prenses.'' Amcamın güleç sesiyle Nilay başını ona kaldırıp tebessüm etti. Eğilip yanağına öpücük kondurduğunda bana baktı. Sarılıp sarılmamak arasında kalmıştı ki gözlerimi ondan alıp ellerime kaydırdım. O da boş olan sandalyeye geçip oturdu, sarılmak istemediğimi anlamış olmalıydı. Bardaklarımıza bakıp, ''Kahvelerinizi ben gelmeden bitirmişsiniz, hemen yenisini söylüyorum,'' deyip garsona sipariş verdi. Gözlerimi devirdim.

MİNİKŞE (Kitap Oluyor)Where stories live. Discover now