16- İhtiras

8.5K 386 118
                                    

Açık kahve kabanımı omuzlarıma alıp aynadaki görüntüme baktım. At kuyruğu saçlarım, kırmızı eteğim, siyah dar kesim gömlek derken ben ben olmaktan çıkmıştım. Biraz da Bedir'i kendinden çıkarmalıydım. Ağır ağır merdivenleri inerken kapının önünde beni bekleyen Bedir'i gördüm. Kök salmış hâline gülmemek için alt dudağımı ısırdığımda dilime ruj tadı geldi. Ayarını fazla kaçırmış olmalıydım. Merdivenleri topuk sesiyle inlete inlete inmeye devam ettim. Arzu kadar gökdelen tarzı topuk giymesem de yılbaşı gecesi giydiğim topuk boyutundan daha uzununu seçmiştim. Ayaklarım şimdiden sızlamaya başlasa da yüzüme yansıtmadım.

Bedir başını yerden kaldırdığında nutkunun tutulduğuna gözlerimle şahit oldum. Tam önüne geçip gülümsediğimde ise elleri cebinde baştan aşağı beni süzdü. Farklı bakıyordu, bu defa bir çocuğa değil de yaşıtına bakıyormuş gibi. Yüzümden boynuma, oradan göğüslerime, karnıma, eteğin bitişine derken ayaklarıma kadar indi kara incileri. Tekrar aynı yolları izleyerek gözlerini yüzüme sabitlediğinde derin bir nefes aldı. Boynunu sıvazlayıp ağzını aralamıştı ki bir şey söylemeden yeniden kenetledi güzel dudaklarını birbirine. Yine derin nefes aldı ve yanaklarını şişirdi. Hadi ama başla artık şu iltifatlara. ''Gömleğinde üç düğme fazladan açık.''

Gözlerini göğüslerimden kaçırdığında kaşlarımı çattım. ''Hayır, modeli böyle,'' deyip eşiğe adımımı atmıştım ki kolumdan kavrayıp elini belime sarması bir oldu.

''Hava soğuk, bacakların üşüyecek. Daha uzun bir şey giymeni öneririm.''

Ellerinin bedenimde olmasını umursamayıp ciddiyetle kollarımı kavuşturdum. ''Senden kıyafet konusunda öneri istemedim, işimde bana yardımcı olmanı istedim. Artık gidebilir miyiz?''

Söylediğim söz üzerinde etki etmiş olacak ki önce kıvrımlı kaşı havaya kalktı, ardından ellerini bollatıp belimi serbest bıraktı. Savaşı kazanmam için mayınlı tarlalardan geçmem gerekiyordu. Ben ise direkt mayının üzerinde tepiniyordum. ''Oyun istiyorsun. Emin ol bu benim için fazla zevkli olacak.'' Göz kırpıp kapıdan çıktığında kaşlarımı çatıp kollarımı çözdüm.

Peşinden hızlıca ilerlemeye çalıştığımda ayaklarım yamulup duruyordu. ''Sizin buralarda önden kadınlar buyurmaz mı?'' Aniden durup bana dönmesiyle soluk soluğa göğsüne çarptım.

Parmaklarıyla hafifçe çenemi kavrayıp, ''Bizim buralar diye bir şey yok. Sadece ben varım ve canım nasıl davranmak istiyorsa öyle davranırım,'' deyip baş parmağını dudağıma yavaşça sürttü. ''Kırmızı,'' diye fısıldadığında olduğum yerde eridim. İşkence yöntemlerine başlamıştı.

Klasik müzik arabanın ruhunu yumuşatırken önümde süzülen şeritlerden gözlerimi ayırmadım. İşe başlayacaktım, hem de hiçbir şey bilmeden. Okul yüzü dahi görmemişken bunca yükün altından kalkmaya çalışacaktım. İçimdeki titrek heyecanı korkuya bağlayıp bacağımı sıvazladım. Ruhumla bütünleşen korkumdan arınmam gerekliydi. Hayatımın büyük bir bölümünü kaplayan korkumla ise az sonra karşılaşacaktım. O adamın yüzüne nasıl bakacaktım? Daha doğrusu bunca şeyden sonra o bana nasıl bakacaktı? Hâlâ beni suçlu görüyor muydu bilmiyordum ama benim gözümde o hâlâ bir suçluydu. Ailemin katiliydi. ''O düğmeleri boşuna dizmediler gömleğine.''

Bedir'in ifadesiz sesi düşüncelerimi bölerken ona baktım. Hâlâ mı aklı gömleğimdeydi? ''Sen açık bırakırken iyi oluyor da sıra bana gelince mi hava soğuk oluyor?''

Söylediğim şeye sinirlenmiş olacak ki direksiyonu daha çok kavradı. ''Ne zaman açık bırakmışım?'' Gözlerini yoldan ayırmıyordu ama tartışmaya ara vermeyeceği kesindi.

''Her zaman,'' diye yapıştırdım. ''Hiç kapandığını görmedim ki, ne zaman gömlek giysen bir şeyler görüyorum oralarda.''

''Ne görüyorsun buralarda?'' Sırıtmaya başladığında göz göze geldik. ''Benim gördüğümden görmüyorsundur,'' dediğinde ise gözleri göğüslerime kaydı, yutkunmak zorunda kaldım. Oynadığımız oyunda sürekli üste çıkıyordu. ''Mektubu okumadın sanırım.'' Gözlerini yola çevirdi.

MİNİKŞE (Kitap Oluyor)Where stories live. Discover now