17- Dengesiz

7.5K 376 142
                                    

Benim için dünyada yaratılan ilk dayanağımı, ailemi kaybetmiştim. Akıllara sığmayacak şekilde aldığımız ölüm kararı ve sonrasında ölümden cayışım. O gece ikinci bir ölüm bana kapılarını açmıştı. Yangın. Ben o ölümü de değerlendiremeyip geri tepmiştim. Bahçeme emin adımlarla çıkıp dünyadaki varlıklarımın kavruluşunu izlemiştim. Derileri soyularak kemiklerinin üzerinde erirken ben ağacın altında oturmuş gün batımını seyreder gibi turuncu alevleri seyretmiştim. Şimdi ise yok ailem yok kıymetlilerim diyerek onları mezarlarında rahat mı ettiriyordum? Korkaktım. Ne yapacağını ne düşüneceğini bilmeyen bir beceriksizin ünlü bir şirkette işi olması nasıl şaka gibi geliyorsa bu zamana kadar yaşaması da bir nevi şakaydı.

Toplantı masasında önüme konulan dosyalara boş boş gözlerimi daldırdım. İçindeki yabancı şirketlerin adını oku deseler telaffuz dahi edemezdim. Gördüğüm rakamlar ve yazılar üzerimde tam bir tembellik belirtisi oluşturmuştu. Hele bir de masayı çevreleyen adamlara ne demeliydi? Biri hariç üç kişinin yabancısıydım. Talat amcam yabancılık çekmemem için elinden ne geliyorsa yapıyordu yapmasına fakat görüntüme giren o adam ve oğulları olduğu sürece ne yapsa boştu. Kötü amca ve büyük oğlu Murat'a fazla bakmayıp küçük oğluna baktım. Bıkkın bir hâli vardı. Göz göze geldiğimizde ise ışıl ışıl gülümsemesi içimdeki kasıntıyı biraz dağıttı. Fırat, ağabeyine göre daha yumuşak başlı, tatlı yüzlüydü. Onu görür görmez diğerlerine karşı olan öfkemden kırıntı oluşmamıştı. ''Aile toplantısı dedin amca. Ama bu masada aileden olmayan da var.''

Bakışlarımı Fırat'tan çekip Murat'ın üzerinde sabitledim. Bu adam beni tanımadan nasıl ön yargılı olup babasının izinden gidiyorsa ben de babasının hayatımda bıraktığı izlerin üzerinden gidip tavrımı ortaya koyacaktım. ''Aileden olmayan biri olduğunu düşünüyorsan masadan kalkabilirsin Murat.'' İsmini hitap ederken tükürmemeyi başardıysam bundan sonraki konuşmalarımda da zorlanmayacaktım.

Murat sinirle masanın üzerine eğilip, ''Küçük hanımın dili en az bu masa kadar uzunmuş. Baba masayı kısaltırken ek olarak bu beslemeyi de gönderelim. Usta para bile almaz bunun yapımından,'' deyip arkasına yaslanışı mideme oturdu. Bakışlarımı babasına çevirdiğimde o da en az oğlu gibi nefretlerini sıralıyordu bakışlarının içinde. Birbirlerini benim hakkımda dolduruşa getiriyorlardı.

''Çocuklar lütfen!'' Talat amcamın uyarısıyla arkama yaslanıp dirseklerimi sandalyenin kenarlarına dayadım. Bir şekilde içimdeki siniri atmalıydım, bu insanların karşısında kişiliğimi bozmamalıydım. Ama bu bakışmalar ve laf sokuşturmalar devam ederse ya bağırıp tüm sinirimi kuduz köpek gibi önlerine salacaktım ya da hıçkıra hıçkıra ağlayacaktım. İkinci seçenek beni kötü insanların karşısında aciz duruma düşüreceğinden birinci seçeneği tercih ettim. Zorda kalırsam birinci seçenek, yalnız kaldığım vakit ise ikinci seçeneğimi doya doya kullanacaktım.

''Hayatta en olmamam gereken yerdeyim.''

Sıkıntıyla nefesini üfleyen Fırat'a yüzlerimizi çevirdiğimizde babası, ''Fırat. Hakkı olmayanlar buradayken sen mi olmaman gereken yerdesin oğlum?'' dediğinde bu ses daha da çok çöktü ciğerlerime. Sesi oğluna karşı yumuşaktı ama içinde benimle ilgili barındırdığı cümlelerden zehir fışkırıyordu.

Hakkı olmayan.

''Yanılıyorsunuz Cevat Bey. Burada en çok hakkı olan benim. İsterseniz yüzdeleri hesaba katalım.'' Kelimelerim her ne kadar güçlü olsa da titreyen sesime hiç yakışmıyordu. Biraz daha üzerime gelseler ağlayacaktım. Bunun nedeni korku değildi. Kendi hayatımın çalınması da değildi. Bu dünyadan üç varlığı uçuran adamla aynı masada oturup sakince konuşmak acınası bir durumdu. İnsanların acımasını geçtim, artık ben bile kendime acır olmuştum.

MİNİKŞE (Kitap Oluyor)Where stories live. Discover now