YÜZ YİRMİNCİ BÖLÜM

6.3K 700 200
                                    

İnleyerek yan döndüğümde, gözlerimi aralayacak kadar dermanımın olmadığını anladım ve yattığım yerde iyice kıvrılmaya çalıştım. Her bir uzvumdan et parçaları koparılıyordu sanki, kendimi o kadar hâlsiz, o kadar bitkin hissediyordum ki, bir daha ayağa kalkıp kalkamayacağımdan şüphelenmeye başlamıştım.

"Çok yorgun düştü," Jasen'in hemen arkamdan gelen sesi oldukça kısıktı, "Ona izin vermeyecektik. Şu hâline bir baksana! Neredeyse bir buçuk gündür uyuyor. Kendi kendine mırıldanıyor ve uyanık olsa asla bize belli etmemek için uğraşacağı türde ağrıları var. Keşke kaleden çıkmasına müsaade etmeseydim..."

"Seni dinlemezdi ki," Kaen de yakınlarda bir yerde olmalıydı, çünkü onun da alçak bir sesle konuştuğunu duyabiliyordum. "Kafasına koyduğu şeyi yapana kadar durmaz benim kardeşim. Bir yolunu bulup bizi atlatırdı mutlaka. Ama haklısın. Hiç iyi görünmüyor. Sanki hasta gibi. Uyanıkken her ne kadar kendinden emin ve güçlü gibi dursa da, uyurken hiçbir şeyi saklayamıyor," sol yanımda kıvrılıp kalan elime değen ılık parmakların sahibi ağabeyim olmalıydı. "Sizin doktor bir daha baksa? Bu tür yan etkiler normal diyorlar ama benim içim hiç rahat değil."

"Doktor yaralı olanlarla ilgileniyor, az önce durumlarına bakmak için gittiğimde gördüm onu. Başı epey kalabalık. Lymnlerden de birkaç doktor varmış, işleri bitince bakmaya geleceklerini söylediler."

Gözlerim kapalı, yarı uyur, yarı uyanık hâlimle onları dinliyordum. Yaralılarımız mı vardı? Acaba ben bayıldıktan sonra neler olmuştu? Ya kayıplar? Kayıp vermiş miydik?

Nefes almaya çalıştığım esnada, göğüs kafesimin sızladığını hissettim. Belki de tahmin ettiğimden de kötü bir durumdaydım. Lâkin artık uyanmıştım ve daha fazla bu şekilde bekleyemezdim.

Başımı çevirip gözlerimi araladığımda, ilk gördüğüm kişi Kaen oldu. Arkasındaki pencereden içeriye kış güneşinin cılız ışığı doluyordu. Bu durumda mağarada olamazdık.

"Neredeyiz?"

Boğuk, pürüzlü bir tonla kaplıydı sesim. Benim gibi, Kaen de bunu fark etti ve yüzü daha endişeli bir hâl aldı.

"Xosalica'ya yakın bir yerdeyiz ama tam olarak nerede olduğumuzu bilmiyorum."

Doğrulmak için dirseklerimden güç aldım ama daha başımı kaldırdığım anda dünya etrafımda dönüyormuş gibi hissedip yeniden yere uzandım.

Birinin hızla hareket ettiğini göz ucuyla gördüm, bir saniye içinde Jasen, Kaen'in yanına gelmişti. Kaygılı ifadesini saklama gereği bile duymuyordu. Bir süre birbirimize baktık, sonra uzanıp elini başımın altına yerleştirdi ve beni kibarca tutup oturur pozisyona getirdi.

"Nasıl hissediyorsun?"

O iki kelimelik soruyu sorarken cevabımın olumlu olmasını nasıl da hevesle beklediğini gördüm gözlerinden. Dağılan saçlarımı omzumdan geriye doğru attığı sırada ona güven vermek istercesine tebessüm ettim.

"Daha iyiyim. Biraz başım dönüyor sadece. O da geçecek."

Hâlbuki yüzde yüz doğruları söylememiştim ona. Uyanıkken her dakika daha büyük bir yıkıma çekiliyormuşum gibi hissediyordum.

Hem Kaen, hem de Jasen bana bakmaya devam ettiler. Ellerimi uzatıp onlarınkileri kavradım.

"Bana böyle şüpheli şüpheli bakmayın lütfen. Siz bu durumla yeni karşılaşıyorsunuz lâkin bu bana hep oluyor," mantıklı tarafım buz gibi bir kahkaha attı, giderek büyük bir yalancıya dönüştüğümü düşünüyordu fakat duygusal yanım ona aldırmamam konusunda beni teskin etti. Daha fazla benim için üzülmemeleri için söylediğim beyaz bir yalandı bu, kötü hiçbir yanı yoktu. "Raiden'la ve Deick'le olan çalışmalarımızdan sonra da böyle baygınlık geçiriyordum. Korkmayın, kısa sürede kendime gelirim ben. Hem şimdi bunları bir kenara bırakın, neden Tumma'da değiliz?"

KUSURSUZ #1- Yeniden Doğuş  (Düzenleniyor)Dove le storie prendono vita. Scoprilo ora