Bölüm 28: Sonun Başlangıcı

18K 957 88
                                    

"Bir dakika, bir dakika," diye mırıldandı Koray gözlerini kısarak. "Yan yana bir durun bakayım siz." İki farklı yöne ilerleyecek olan biz, ilerleyemeden donduk kaldık. Koray'ın sorgulayıcı bakışlarının altında, hâlâ sandalyenin üstünde olduğu düşünülürse, gerçekten eziliyorduk. Söylediğine itaat etmedik ve tabii, hemen ardından hangi sorunun geleceğini biliyorduk. "Sabah sabah sizin bir arada ne işiniz var?"

Bu duruma gelmememizin sebebi kesinlikle Efkan'ın Koray'ın korkaklığıyla ilgili olan argümanıydı. Belki Koray birçok şeyi görmezden geliyor olabilirdi ama bunu görmezden gelmeyeceğini ben biliyordum. Yine de kafesin içerisindeki etkiden tam olarak sıyrılamamış, buraya gelmiştim. Delilik sınırının gerisinde kalmak istiyorsam başka gidebileceğim bir yer de yoktu zaten. Fakat bunların hiçbiri Efkan'ın bizi soktuğu durumu değiştirmiyordu. Yanılmıştı.

Efkan'a doğru yavaşça eğildim. "Bazı insanların sorgulamadığını zannediyordum," dedim, sıkılgan ruh halim onun da üstüne yapışmaya mahkûmdu. Böyle birbirimize gerçekten Koray'ın istediği gibi yakın olmuştuk ama ben bunu Koray istediği için değil, aksine, ondan kurtulmak için yapmıştım.

"Belli ki yanılmışım," diye aynı şekilde karşılık verdi Efkan bana doğru eğilip fısıldayarak. Sesindeki sıkılgan tavır, haksızlığın verdiği katlanılamaz duyguyla öfkeye bulanıyordu. "Çoktan aklı uçmuştur sanıyordum."

"En azından seninkinin uçtuğuna eminiz," dedim yavaşça, gözlerimi devirerek. "Bir de buradaki düşünemeyen ben olacağım sözde." Göğsümü tek seferliğine sarsan bir alay havaya doldu. Cümlelerim, tavrımın aksine bayat bir yavaşlıkla akıyordu. "İnsana psikolojisinin bozuk olması özgürlüğünü bile tattırmıyorlar." Uyaran bakışları kafamdaki deliliğin dozunu azaltamadı.

"Hey, siz!" diyerek kelimelerimizi böldü Koray. Biraz önce sandalyeden aşağı sarkıyor, korkuyla karışık bir öfkeyle fareye bakınıyordu ama şimdi yine karşımıza dikilmişti. "Ne konuşuyorsunuz? Ayırırım bak sizi." Onun konuşması benimkinin aksine her zaman hızlıydı. Oysa benim tek hızlı olduğum konu adımlarım olabiliyordu, o da her zaman kaçtığım içindi.

"Biraz önce birleşin demiştin," diye karşılık verdim bu sefer omuzlarımı dikleştirerek. Damarlarımda yokluğunu hissettiğim enerjiyi zihnime çelmeler takarak var etmeye çalışıyordum. Aslında bir ekmek kırıntısı kadar dahi iyi hissetsem, boğulduğum o dünyada güneş açmaya başlayacaktı. Fakat sorun da buradaydı, o kadarcık iyi hissetmeyi bile hak etmiyordum. Hiç de etmemiştim.

Efkan ise, "İn artık," diye bıkkınca mırıldanmıştı aynı anda. Birkaç saniye daldığım o dünyanın akıntısına kapıldığım için bu cümleleri algılamakta gecikmiştim. Benimle aynı anda konuştuğunu anlamakta geciktiğim gibi.

Tam cümleler kulağıma dolduğu sırada Koray tekrar çığlık atmaya, sandalyenin üstünde tepinmeye başladı. "Fare! Fare! Ayağının arkasında!"

Kaşlarım çatıldı ve başımı refleks olarak ayağıma çevirdim fakat yavaşça gerilemekten başka hareket etmedim. Efkan benden hızlı davranarak kendini bir anda tezgâhın üstünde buldu. Çorabın üstünden hastalıklı bir hareketle ayağını silmeye çalışıyor, suratını buruşturuyordu.

"Ya!" diyerek haklılığını savundu Koray sandalyenin üstünden. "Şaka yaptığımı, abarttığımı sandın, değil mi? Nasılmış farenin orana burana dokunması?" Ağzını bir anlığına kapadığı sırada ben de tezgâhın üstüne çıkmıştım. Efkan o sırada Koray'a öfkeyle bakıyor fakat bu sırada susmaktan ve ayağını silmekten başka bir şey yapmıyordu. Şu an üçümüz de küçük bir fare yüzünden yere basamıyorduk. Yetişkin insanlara göre bu oldukça komikti.

Acının İzleri (Ölü Doğanlar Serisi #1)Donde viven las historias. Descúbrelo ahora