Bölüm 23- Saklı Ruh

83 8 0
                                    

Fırtınayla başlayan sabahın ışıkları, dünkü kadar aydınlık değildi. Gökyüzünü kaplayan bulutlar onu ele geçirmiş, kasvetle hareket ediyorlardı. Henüz erkendi, ancak Aras çoktan duşunu almış üstüne temiz kıyafetlerini giymişti. Büyük pencerenin önünde telefonla konuşuyordu, beni uyandırmamak için sesini alçaltmıştı. İkimizin de bugün işleri vardı ve o vakit kaybetmeden başlamış gibi görünüyordu.

Yavaşça yatakta doğruldum ve gerindim, deliksiz uyumuştum. Omzunun üzerinden bana baktı, ardından mırıldanıp telefonu kapattı. Sadece onun hakkında değil, aynı zamanda o buz dağının arkasında da merak ettiğim birçok şey vardı. Ama zamanla önüme serileceğini biliyordum, o yüzden acele ederek aptallık edemezdim. Daha önce deneyip başarısız olmuştum, bu sefer kazanmayı umuyordum.

"Galiba sensiz işler yürümüyor." dedim, kaşlarımı kaldırarak.

"Ne diyebilirim ki, bensiz bir hiç sayılırlar."

Sesindeki öz güven yüzünde beliren gururlu ifadeyle örtüşmüştü. Ona bakmaktan kendini alamayan gözlerim ise hiç olmadığı kadar mutluydu.

"Bence Buket ben olmadan da idare edebilir." diyerek güldüm.

Bazı konularda benden daha iyiydi, hiç yardım almadan kolayca halledebiliyordu. Belki de benim aksime yapmaktan oldukça zevk alıyordu, çünkü sürpriz bir parti hazırlamak ya da yemek pişirmek hiç bana göre sayılmazdı. Ama bugün farklıydı, ilk kez bu kadar heyecanlıydı.

"Bugün hariç, tabii. Bana ihtiyacı var."

"Öyleyse vakit kaybetme, sarışın." dedi ve göz kırptı.

O sırada güçlü bir gök gürültüsü kopmuştu, gökyüzü şimşeklerle parıldıyordu. Yağmur gecikmeden rüzgarla birleşecekti, ağaç dalları ise çaresizce gövdelerine tutunmaya çalışıyordu. Her ne kadar ona alışmış olsa da kendi hayatını ondan koruyordu. Trajik bir çiftti.

Mutfakta birer kahve içtik, buzdan mavi gözler üzerimden bir saniye bile ayrılmamıştı. Onunla uyandığım eşsiz bir sabah daha, diye düşündüm. Büyüleyici etkisini hiç kaybetmiyordu, her seferinde ruhum yeniden diriliyordu sanki. Külleri ise, fırtınaya karışıp kaybolmuştu.

"Hiçbir faydası olmasa bile, o gerçeği anlattığın için teşekkür ederim."

"Önemli bir detay değildi." dedi, düz sesiyle.

"Ama bunu senden duymak, öyleydi."

Ona yaklaştım, aramızdaki mesafeyi kapatmak istiyordum. Sıcak nefesi yüzümü okşarken, gözlerinde beliren karanlığın hayranlık verici görüntüsüne bakakaldım. Gördüğüm tüm o eşsiz manzaralar solup gitmişti, aniden. Bu, hepsinden daha güçlü ve nefes kesiciydi. Sıradanlıktan uzaktı, o yüzden başka birisinin şahit olacağı türden değildi. Buna sahip olan sadece bendim, gururla gülümsüyordum içten içe.

Dudaklarım, onunkilere değdiği sırada kalbimde dışarıdakinden daha farklı bir fırtına başlamıştı. Karanlığın ruhuma sarılan kollarının arasındaydım, tutkuyla öpüşüyorduk. Baştan aşağıya ona bürünmüş, kanatlarının altına sığınmıştım. Hiçbir gerçek, bu anları kirletemezdi. Buna izin vermeyecektim, onu benden koparamazdı.

Dışarıyı kasıp kavuran fırtınanın içinde yol alıyorduk, ön koltuktan etrafa baktığımda her şey gayet netti. Ya da zihnim öyle olduğu için bunu görebiliyordum, o benim için birçok şeyi mümkün kılmıştı.

Her zamanki gibi evin arka tarafındaki patikada durmuştu, motoru kapattığında rüzgarın uğultusu içeriye kadar sızdı. Cama düşen yağmur damlaları, onun yanında zayıf kalmıştı.

İkiyüzlü AşkWhere stories live. Discover now