Bölüm 39- İtiraflar ve Kırgınlıklar

50 3 1
                                    

Sabaha karşıydı. Bulutlar çoğalmış, gökyüzünü işgal etmişti. Hafif bir rüzgar esiyordu, dışarıda. Hırkama sarındım ve içeri girdim. Geceyi Aras'ın yatağının kenarındaki koltukta geçirmiştim, uykusuzdum.

Kahve makinesine doğru yürüdüm ve az sütlü, şekerli bir kahve alıp yudumlayarak odaya yöneldim. Kapının hemen önündeki sandalyede uyuyakalan Demir'e takıldı, yorgun gözlerim. Gecenin bir kısmında, Aras içerideyken benimle oturup beklemişti. O da deli gibi korkmuştu, bakışlarını hatırlayabiliyordum.

Kapıyı açıp sessizce odaya girdim ve koltuğa oturdum. Birkaç yudum aldıktan sonra bardağı komodine bıraktım, ardından gözlerimi ona çevirdim. Çıplak göğsünün biraz aşağısındaki yaranın üstüne sarılmış olan beyaz bandaja her baktığımda içim biraz daha parçalanıyordu. Canının acıdığını hissettiğim an, cayır cayır yanmıştım. Hiç kolay olmamıştı, benim için.

Suratı, yavaş yavaş eski rengine kavuşmaya başlamıştı. Ama gözlerinin altındaki mor halkalar terk etmemişti, orayı. Elini elimin içine aldığımda gözkapaklarının titrediğini gördüm. Dudaklarımı aralayıp bir soluk verdim, sessizce. Uyuyordu ama Tanrı bilir, zihninde neler canlanmıştı...

Aydınlığımın derinleri yas içindeydi, sanki. Sessizliğe bürünmüştü. Tek bir ses bile çıkmıyordu. Sadece zihnime yansıyan birkaç kesik görüntü vardı, onun dışında her şey karanlığa gömülmüştü.

Ama beni hızla sıkıca tutup önüne çekerek o ölümcül darbeden kurtardığı an, gitmiyordu gözlerimin önünden. Kendi canını ortaya koymuştu, benim canım karşısında. Kötünün de kötüsü ruhu, iyiliğe bulanmış ruhumun üstüne adeta bir kalkan olmuştu. Bu fedakarlığı, paha biçilemezdi.

Cebimde ısrarla titreyen telefonum dikkatimi çektiği sırada elini elimden çekip telefonu çıkardım ve Buket'in aradığını gördüm. Durmadan çaldırıyordu. Koltuktan kalkıp Aras'tan biraz uzaklaşarak pencere kenarına yöneldim ve açıp konuştum, sessizce.

"Ne oldu, Buket?"

"Neredesin, sen? Dün geceden beri ortada yoksun. Deli gibi merak ettik." dedi, kızgın bir sesle.

"Annemle babamın yanında mısın, sen?" dedim, kaşlarımı hafifçe çatıp.

"Evet. Dün endişeyle beni arayıp olanları anlattılar, bende çıkıp geldim. Siz, iyi misiniz?" dedi, merakla.

"Onların bizi ne merak etmeye hakkı var, ne de endişelenmeye. Bunu kendileri yaptı, o yüzden sakın bizi düşünüyormuş gibi davranmasınlar." diye çıkıştım ve suratına kapattım.

Bir soluk verip yüzümü sıvazladım ve ellerimi saçlarımın arasından geçirdim. Yorulmuş ve yıpranmıştım. En kötüsü de, canımın durmadan yanmasından bıkmıştım...

"Sarışın."dediğini duydum. Sesi bitkin çıkmıştı.

Arkamı dönüp baktım ve ona doğru ilerleyip koltuğa oturdum. Buz mavi gözleri, karanlığın esaretindeydi hala. Görkemli karanlık, bu kez kendi enkazını toparlıyordu. Aydınlığım buna affalamıştı.

"Bunu benim için yaptığını kabullenmek, oldukça zor." diye itiraf ettim, burukça gülümserken.

"Ödeştik, güzelim." dedi, dudağının kenarındaki çarpık gülümsemeyle.

İçimi yakan yangın birden güçlenmiş ve büyümüştü. Aklımda binlerce soru gezinirken, birçoğunun cevabını bildiğimi düşündüm o an.

Kapı açıldığında oraya döndüm ve Demirle doktorun geldiğini gördüm. Doktor bize doğru ilerlerken Demir, kapı pervazına yaslanıp ordan izlemeyi tercih etmişti. Kafamı çevirip doktora baktım ve Aras'ı kontrol ettiğini, birkaç soru sorduğunu fark ettim. Serumuna ve yarasına baktıktan sonra konuştu, samimiyetle gülümserken.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Jul 15, 2017 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

İkiyüzlü AşkWhere stories live. Discover now