5.Bölüm

7.9K 664 139
                                    

Hayır demiş, gitmek istememiştim. Şimdiyse akşam yemeğini Ömer Bey'le birlikte yemek için Malatya'nın ünlü restoranlarından birine doğru gidiyorduk. Evden çıkarken amcam yine yapacağını yapmıştı. Adam zorla hayatımıza dâhil olmaya çalışıyordu. Bu aralar dışarı çıkmasam daha iyiymiş. Sami Bey duyarsa ayıp olurmuş.

Adamı şimdiden kocam yapmıştı. Sinir olmamak elde değildi. Abimin ters cevap vermemek için dişlerini nasıl sıktığını görmesem ben de kendime hâkim olamayacaktım. Amcama uyup yanlış bir şey yapmasını ve başına bir şey gelmesini istemiyordum. Neyse ki abim sert bir cevap verip amcamın susmasını sağlamıştı.

"Sami Bey kim olarak İnci'ye karışıyor? Bence herkes yerini bilsin!"

Abim doğru söylüyordu aslında. O adamla evlenmemenin bir yolunu bulacaktım ama aksi bile olsa ne yaptığımdan ona neydi?

Bu yemeğe çıkıp çıkmamayı bütün gece düşünmüştüm. Yine uyumamış ve kendimi heder etmek için hiçbir fırsatı kaçırmamıştım. Dengem iyice şaşmıştı. Gülüyor, arada kendime acıyor, karamsar oluyor ve bolca ağlıyordum. Fakat bir karar almıştım ve bunu uygulayacaktım. Yusuf'un ihanetinden sonra neden eve kapanıyordum ki? O hayatını yaşarken ben neden acı çekiyordum? Madem aşkın yalanı olabiliyor, bana âşıkmış gibi davranabiliyordu, ben de onu unutabilir, yaşamaya devam edebilirdim. İlk adımım da Yusuf adını kendime yasaklamak olmalıydı. Bir daha onu düşünmeyecektim. Tabii bunu ne kadar başarabilirdim bilmiyorum. Tek isteğim eskisi gibi güçlü olmaktı.

Güçlü ve yıkılmaz.

Bu düşüncelerle birlikte restorana vardık. Abimin arabasında olmak bana her zaman huzur verirdi. Bazen beni gezdirdiğinde hiç konuşmaz sadece yolu izlerdim. Yollar bitmesin, gittiği kadar gidilsin, arabadan hiç inmeyeyim isterdim.

Yolculuk yapmak hoşuma gidiyordu. Şimdi de öyle yapmıştım. Yol boyu hiç konuşmadım. Abim de bu huyumu bildiği için beni zorlamadı. Bu yıl araba sahibi olacaktım güya ama o da sekteye uğramıştı. Artık başımdaki şu evlilik belâsından kurtulduktan sonra hayatımı plânlayacaktım.

Mürdüm rengi, sade, dizlerimin çok az üzerinde biten bir elbise giymiştim. Aslında ruh hâlimi anlatan tek rengi giyecektim ancak hayatıma devam etmeye beni yansıtan renklerimden başlamalı ve siyahı kendimden uzak tutmalıydım. Abimin yanıma geldiğini görünce içten içe mutlu oldum. Beni sıkmak istemiyordu fakat her hareketimi takip ediyor ve bunu bana fark ettirmediğini sanıyordu. Bu kötü zamanlarımızın bir an önce geçmesini diledim. Kolunu uzatınca hemen girdim. Ardından beraber içeriye doğru yürüdük. Hafta içi olduğu için restoran fazla kalabalık değildi.

Masamıza doğru ilerlerken onu gördüm.

Ömer Yamaner'i...

Burada olduğumu hissetmiş gibi başını kaldırdığı anda bakışları beni buldu ve göz göze geldik. Sert, bakışları yine iş başındaydı. Niye benden hoşlanmıyordu acaba? Sebebini gerçekten merak etmiştim. Beni tanıyanlar içten ve samimî olduğumu söylerlerdi ama demek ki Ömer Bey'e çok da sıcak gelmiyordum.

Sadece bir saat önce gelmiş ve abimin kendisini karşılamasına itiraz edip restorana geleceğini söylemişti. Her zaman giydiği takım elbiselerinden biri vardı üzerinde. Kravatı yoktu ve gömleğinin iki düğmesi açıktı. Giydiği ceketten bile güçlü kol kasları fark ediliyordu. Anlaşılan o da abim gibi sporunu aksatmıyordu. Hemen hemen abimle aynı boylara sahipti. Hatta ondan birkaç santim daha uzundu. Saçları düz ve doğal hâlinde duruyordu. İlk defa bu kadar uzun bakıyordum ona. Bu adamda değişik, beni huzursuz eden bir şeyler vardı. Ne olduğunu bilmiyordum sadece onun olduğu ortamda kendimi iyi hissetmiyordum. Gözleri bir benim bir abimin üzerinde gidip geldi. Onu incelerken yürüdüğüm kısacık mesafe sanki uzun bir yol kat etmişim gibi uzadı.

DOĞUNUN İNCİSİ-BASILI ESER (Ön okuma vardır.)Where stories live. Discover now