22- Dudakların Hapsettiği Yaşlar

7.1K 329 104
                                    

Tek bir söze, tek bir bakışa, tek bir yüze eriyip yerle bir oluyordum. Ortada bir normallik yoktu. Aksine iki farklı insanın anormal duyguları vardı. Hisleri yiyen hisler, birbiri sıra gelen zemberekli günler gelip geçiyordu. Günler gibi aklım da gelip geçer olmuştu. Gecemin sahibi yanımdayken yaşadıklarımı bırak, varlığımı dahi unutur oluyordum. Yeniden doğmuş gibi hayata ilk kez gözlerimi açmışım gibi hissettiriyordu bana. Onu birkaç saat görmesem veya sesini duymasam karanlığım yeniden başlayıp sarmaşık gibi tüm vücuduma uzanıp sıkmaya başlıyordu. Yaptıklarım... Yapılanlar... Tek tek aklımın en ücra köşelerinden çıkıp orta noktada birleşir ve olan biteni zihnimden geçirip sergilerlerdi. Karanlığımın Bedir yokken çıkması iyi bir şey değildi. Onlar hep var olmalıydı. Eğer geçmişim her zaman benimle olmazsa Bedir gidince üzerimden kalkmayacak şekilde bedenim ve ruhum arasında yerleşke kuracaktı.

O zaman ben yok olacaktım.

Güzel yüze bakıp gülümsedim. Bir şeyler arıyordu yüzümde veya dudaklarımdan bir şeyler işitmek istiyordu. Saat gecenin bilmem kaçı ben ve Bedir dışında herkes kendi köşesine çekilmiş, büyük odayı bize bırakmışlardı. Bahçeye açılan cam kapıyı aralayıp içeri bahar esintisini doldurdu. Gereksiz birkaç ışığı söndürüp odaya loş ışıklı görünümü yayıp yanıma gelip oturdu. Koltukta ona doğru dönüp bacaklarımı kalçamın altında topladım. O da kolunu koltuğun başlığına uzatıp dinleme pozisyonuna geçti. Gece siyahı kaşları loş ışıkta kendini belli edercesine uzun iki yol çiziyordu gözlerime. Onu ilk gördüğüm gece, gece siyahı kaşları girmişti görüntüme. Kirpikleri, olmayan göz torbalarına gölge düşürürken, pembemsi dudakları aralanır gibi olduysa da anında kapandı. Söylemek istediği daha doğrusu sormak istediği bir şeyler vardı. "Sor," dedim pürüzsüz sesimle.

Başını hafifçe sağa yatırıp dudaklarını tekrar araladı. "Seni bu eve getirdiğim ilk günü hatırlıyor musun?" Sorusu üzerine başımı salladım. Dört yaşımdaki hallerimi hatırlarken bundan birkaç ay öncesini elbette hatırlıyordum. Çiçekli bluzumu, yeşil eteğimi... Bedir'in benim için aldıklarını giymemem için kıyasıya inadım... Aile üyelerinden her birinin yapısını tek tek çözmeye çalışmam... Gülümsedim. "Senin için bir liste hazırlamıştım. Onu da hatırlarsın." Pembe kağıda merakını gidermek için hazırladığı soruları kastediyordu. Başımı bir kez daha onaylarcasına salladım. Ufak, koyu gözlerini bir kez kırpıp, "O kâğıtta hazırladığım soruların cevabını aldım," dedi konuşmasına ara verip.

"Aldın fakat aklında yeni sorular oluştu," dedim verdiği aradan faydalanıp sözünün devamına ayna tutarak. Başını yavaşça aşağı yukarı salladığında koltukta iyice ona dönüp sohbet pozisyonunu aldım. O da bana doğru döndüğünde içindeki soruları içimdeki cevaplara kavuşturması için bekledim.

"O gece neler olduğunu sordum. Peki neler hissettin? Hislerini bilmek istiyorum." Derin bir nefes alırken ben de içimde tuttuğum nefesi verdim. Hangi geceden bahsettiğini gayet iyi biliyordum. Bedir'in bana geçmişimle ilgili soru sorması güzeldi. Onun yanında da hissetmek istiyordum asıl benliğimi. Konuşmaya başlamadan önce zihnimden anıları tekrar geçirmek istedim fakat dudaklarım önce davrandı.

"İlk hissettiğim tamamen boşluktu. İntihar. Durduk yere bu kelimeyi duymak hem şaşırtmış hem hissizlendirmişti. Ablamın gözlerinin dolduğunu görmesem şaka diye düşünürdüm. Evden çıkmıyorduk. Daha doğrusu benim çıkma iznim yoktu. Ama mutluyduk. O kadar yılı nasıl sakinlikle atlattıysak önümüzdeki yılları da tehlikesiz atlatabilirdik. Kendimi hep bununla avutmuştum. Gizlenerek hayatta kalmaya. Kendi kendimi kandırmam o gece son buldu. Babamın, silahı küçük masamızın üzerine bırakmasıyla. Çok tuhaftı. Kendi kendimize ölecektik. Pes edip yaşamımıza son verecektik. Hem de hep birlikte. Şahan'ın mavi gözlerinin deniz gibi dalgalanması, annemin babama anlayışla bakması. Babam ne dese annem baştan kabullenirdi. O gece de babamı yalnız bırakmadı. Şahan'ın çığlıkları her ne kadar kulaklarımızı delse de sonunda o da kabullendi, benim için canının sonunu getirmeye. Sessizdim. Belki konuşsam olanları engellemek için bir yol, bir çare sunabilirdim. Sustum. Meğerse en baştan beri kabullenen bendim. Sırayla yanımdan ayrıldıklarında peşlerinden sadece birer damla gözyaşı armağan etmiştim. Gözyaşı. Onlar benim için canlarını armağan ederken bir de benim armağanıma bak. Her ne kadar o gece babamın aklında beni öldürmek olmasa da ben yine de bu hayata gelmiş geçmiş en korkak insandım. Kendimi öldürmeye kalkmamıştım. Hatta yangında ölmemek için soluğu ansızın bahçemde almıştım. O kadar iğrenç biriyim ki. Biri gelip durduk yere canımı alsa gıkımı çıkarmaya hakkım olmaz." Yanağım yerine içime akan yaşlarla yutkundum. Ağlamayı dahi hak etmiyordum. Sessizce beni dinleyen Bedir'e baktığımda yüzümün her karesini ezberlemeye başlamış gibi görünüyordu. Ben de ezberlesem iyi olacaktı, bundan birkaç saniye sonrasının ne olacağı belli olmuyordu.

MİNİKŞE (Kitap Oluyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin