4. Bölüm~

71 10 6
                                    


-Medyada Minho' muz var. Choi Minho. Bu bölümde katılıyor o da hsjskajh

İyi okumalar~


Öğle arasından önceki son ders boş olduğu için herkes farklı taraflara dağılmış ve sınıf boş kalmıştı. Aslında hep istediğim huzurlu sınıf ortamına sonunda kavuşmuştum. Ama içimdeki huzursuzluğu bu ortam bile gideremiyordu.

Pencereden dışarı baktığımda hava çok güzeldi. Hafif rüzgarlı ve güneşli bir hava...

Üstelik arka bahçede birkaç kişi vardı onlar da basketbol sahasındaydılar zaten.

Şuanda dışarının o iç ferahlatan huzuru ve boşluğu sınıfın iç sıkan taş duvarları arasındaki boşluktan kat kat iyi ve tercih edilirdi benim için.

Yavaş yavaş yürüyerek ağaçların altında gördüğüm ilk banka kendimi attım. Son birkaç gündür hiç şuan ki kadar huzurlu hissetmedim.

Baek ve Tao tarafından yine ve yine yalnız bırakılmıştım.

'O zaman Koyu Üçlü' nün de mi dersi boştu?' Hoş boş olmasa da Kris ve Chanyeol dersten kaçar, yok bile yazılmazlardı ya.

Peki ama Kai? O neredeydi?

'Aman banane sanki neredeyse nerede?!'

Artık yavaş yavaş kabullenmeye başlıyorum sanırım aralarındaki ilişki artık her neyse ya da hangi seviyedeyse.

Ama Baek'in revire gittiği gün çok kızmıştım onlara. Okulda konuşma çabalarına karşılık dahi vermemiş, okuldan sonra evime gelmelerini de umursamamıştım. Tabii onların da deyişiyle SatanSoo yönümle bir kez daha karşılaştırıp önce dayak yeme sonra da azar işitmeye maruz bırakmıştım.

Sonunda da affettirmişlerdi tabii kendilerini.

Ne olursa olsun kıyamıyorum ki onlara. Zar zor söz vermişlerdi. Kris ve Chanyeol' den gerçekten hoşlanıyorlar ve – dediklerine ve benim de gözlemlerime göre- onlar da boş değillerdi.

Çabalayacaklardı. Sonu kötü bitince çok üzüleceklerdi çünkü çok kapılmışlardı ama iyi olma ihtimali de yüksekti.

Ben de artık Koyu Üçlü' ye çok soğuk davranmayacağım ve aynı ortamlarda bulunacaktım.

'Hangi akılla ne ara böyle bir söz verdim ben de bilmiyorum.'

Tüm bunları bir kenara bırakıp kafamı tamamen boşalttım.

Sadece tüm derime nüfuz ederek içimi ısıtan güneş, tenimi okşayarak geçen ve kulağıma o hafif ritimdeki melodisiyle ıslık çalan rüzgar ve ben vardık. Benim için huzurun tablosuydu bu...

Zaman geçtikçe kapalı gözlerimin önünde iki yuvarlak belirdi. Durdukça yuvarlaklar aydınlandı ve şuan gözlerim bir çift iri o kahvenin en sevdiğim, bakarken içimi ısıtan gözlerine bakmaya başladı.

KAİ...

'Neden bu huzurlu anımda gözlerinin hayalini görüyorum ben?'

Ama...ama gitmelerini istemiyorum. Bana sadece bana baksınlar istiyorum. 

Hep bakmasını istediğim gözler yavaş yavaş bulanıklaşıp kaybolarak yerini görmekten, adını duymaktan hatta aynı soyadı taşımaktan nefret ettiğim varlık geldi.

"Baba" olacak insan. Onun gibi birine sahiplik takısı bile fazlaydı benim için. Sadece o.

Bu kez bana bakıyor. Yüzüne bakmak istemiyorum. Hayır!

Ama bir güç beni bakmam için zorluyor sanki.

Bakıyorum o tiksindiğim yüze. Zaten bana bakan gözleri parlıyor, o nefret ettiğim çirkin gülüşlerini görüyorum.

BEKLENENWhere stories live. Discover now