prolog

4.3K 246 88
                                    

Genç adam bal renkli saçlarını kapatan başlığıyla dönerek tam yanında duran asistanına baktı. Tek yapması gereken önündeki ameliyat masasında yatan hastayı kapatmaktı. Ama şu an bu kadar basit bir şeyi yapmak için bile kendinden daha kıdemsiz birine muhtaç gibiydi. Titremekte olan kadın hafifçe kafasını salladığında genç adam bu sefer solunda duran en yakın arkadaşına döndü. Gözyaşları düşmeye ramak kalan kadından bakışlarını kaçırmayı başarabilen diğeri genç adama doğru döndü. Aynı şekilde onay verdiği zaman genç cerrah önüne döndü ve derince bir nefes aldı.

"Kapatıyoruz."

Genç kadın kafasını sallayıp herhangi bir buyruk beklemeden hazırlıkları yapmaya başladı. Hızlı hareket etmeleri gerektiğinin farkındaydı. Yanında birini hissettiğinde kafasını çevirip birkaç saniye için baktı ve ona güven veren gözlerle biraz bile olsa rahatladı. Ama birkaç saniye süren bu huzur, yeni bir gelişme ile yerini tekrar endişeye bıraktı. Panikle genç adama döndü.

"Kan basıncı düşüyor."

"Kahretsin..." Genç adam ne yapacağını unutmuş gibi stres ve sıkıntıyla nefesini dışarı verdi. "Kahretsin..."

"Ventrikürel fibrilasyona girdi." Genç kadın gerginlikten hafifçe yükselen sesiyle konuştu ve ardından yutkundu.

"İşinizi çabuk bitirin." Kapının tam yanında duran birinden yükselen sesi üçü de duymuştu ama umursayacak zaman yoktu.

Genç kadının yanındaki adam hareket ederek diğerinin yanına geçti. Gözlerine bakmaya çalıştı ama diğeri buna engel oluyordu.

"Kendine gel." Derince iç çekti. "Baekhyun bana bak."

"Herhangi bir komplikasyon oluşması durumunda bu bizim sonumuz olacak." Kafasını iki yana salladı. "Belki de sadece ölmesine izin vermeliyim. Böylece sorun çıkmayacaktır."

"Durumu gittikçe kötüleşiyor!" Genç kadın bu sefer avazı çıktığı kadar bağırmaya başlamıştı. "Baekhyun asıl onu kurtaramazsan sonumuz gelecek. Yap şunu!"

"Yoona, defiyi getir."

Genç kadın kafasını salladığında adı Baekhyun olan adam yanında duran diğerine döndü. Gözyaşlarını koluna doğru sildikten sonra tekrar önüne döndü ve son birkaç saattir yaptığı gibi derince nefes aldı.

"250'ye şarj et."

Yoona söylenileni titreyen elleriyle yaptı. "Hazır."

Baekhyun tekrar derince nefes aldı. "Çekilin."

Diğer adam kafasını salladı. "Herhangi bir düzelme yok. 300."

Genç kadın defibrilatörü tekrar şarj etti. "Hazır."

"Çekilin."

Yoona kafasını iki yana salladı. "Vital bulgular hala stabil değil. Satürasyonu düşmeye devam ediyor."

Alnından süzülen teri umursamadan Baekhyun tekrar kurumuş dudaklarını araladı. "350."

"Hazır." Kısa ve net bir cevap.

"Çekilin."

Diğer adam telaş içinde ikisine baktı. "Buraya kadar."

"Tekrar şarj et." Baekhyun ısrar etti.

"Baek, yapılacak bir şey yok."

"Şarj et dedim."

Yoona sesini yükseltti. "Daha fazla denemenin manası yok."

"Şarj et şunu!"

Baekhyunun ani bağırmasıyla yerinden sıçrayan Yoona, bir kez ve büyük ihtimalle son kez defibrilatörü şarj etti. "Hazır."

Bu sefer Baekhyun tek kelime etmedi ama diğer ikisi ne zaman geriye çekilmeleri gerektiğini biliyorlardı. Geriye çekilirken Yoona, bu sefer rahatlamanın getirdiği gözyaşlarıyla iki genç adama baktı.

"Kan basıncı artıyor ve nabız normale dönüyor." Tekrar göz attı ve hafifçe güldü. "Vital bulgular stabil."

Günün ilk gülümsemeye yakın yüz ifadesi diğer ikisinin yüzüne yerleşti. Tekrar normal yerlerini aldılar.

"Hadi şunu bitirelim."

Her şey normale dönmüş gibiydi. Ama tam o noktada, rahatlayan ifadelerine limon suyu sıkan kapıdaki dördüncü adsız kişi olmuştu.

"Binanın etrafını polisler sardı. İşimiz bitti."

Sonra birden, görüntü değişti.

Bu sefer Baekhyun'un görüş alanında bir yatak vardı. Önlerinde oldukça cansız görünen ve öylece yatan bedenden çıkan kablolar yatağın etrafından dolaşıp sinir bozucu bir düzende ses çıkaran monitöre ulaşıyordu. Odanın içinde yankı yapan tek ses, bu sinir bozucu makineden çıkan, aynı derecede sinir bozucu düzenli ses yığınıydı.

Baekhyun daha fazla bakamayacağını hissederek kafasını yere eğdi. Arkadaşını bu hale getiren bir yerde kendisiydi. Yanında duran adamın yüzüne bakmaktan bile utanıyordu. Ama tam olarak yanında dikilen adamın ona ihtiyacı vardı. En iyi arkadaşına. Odadaki seslerin düzenini bozan da yine onun fısıltıları olmuştu. "Baek... Uyanacak değil mi?"

Baekhyun cevap veremedi. Evet demek istedi ama yapamadı. Evet diyemese bile telkin vermek istedi ama kuruyan dudaklarını aralayamadı. Sadece orada öylece dikildi. Makine sesleri düzensizleşmeye başlarken nefesler tutuldu, gözyaşları düzenli bir şekilde ortamın kasvetli havasını ısıttı. Odaya bir sürü insan daldı ve sonunda kalp ritmini gösteren yeşil çizgi uçsuz bucaksız dümdüz bir çizgiye dönüştü. Eğim olmadan dümdüz ilerleyen çizgiye bakarken Baekhyun, o seslerin ve bağırış çağırışların arasında kaldığını hissetti. Her şeyi, dışarıdan, orada olmayan birinin gözünden izliyormuş gibiydi, kendini bile. Ve dile getirmekten bile korktuğu o kabus, gözlerinin önünde, yüzüne doğru haykırıyordu şimdi.

Yoona, ölmüştü.

***

Küçük bir not: Bu hikaye 2015 yılında yazılmaya başlandı.  (Ben 16 yaşındayken.) Ben düzgün görmediğim yerleri, normal mantık hatalarını ve vakalardaki mantıksız kısımları düzeltiyorum ve eklemeler yapıp bazı yerleri de çıkartıyorum. Aynı zamanda aşırı sıkıntılı gördüğüm diyalogları (mesela kaba bulduğum) da değiştirip bir tık daha olgun bir hava katmaya çalıştım ama tamamen baştan yazmadığım müddetçe bu hikayeden 16 yaşındaki üslubum, tavırlarım, düşüncelerim ve toyluğumu atmam mümkün değil.  Bu nedenle bu hikayenin 2015'te yazıldığını ve o sırada da yaşımın 16 olduğunu lütfen aklınızdan çıkarmayın.

Total: 715 Kelime

P.I.M.B. (Poison In My Blood) | ChanBaek & KaiSoo & YoonGiWhere stories live. Discover now