24-Yuva

5.7K 308 70
                                    

Karanlık odada pencereden süzülen ay ışığının aydınlattığı duvara baktım. Boş duvar dahi içimden daha pürüzsüzdü. Ben her yeni olayla daha da pürüzlenirken o hep sadeydi. Şimşek hızıyla gözlerimi yumdum yoksa kendimi duvarla kıyaslamam bitmeyecekti.

Kenan Bey'in Türkiye'ye dönüşü hiç kaçınılmaz Yağız'ın bulunmasından çok daha etkili olmuştu. Tek bir bakışıyla adamları, toplama işlemindeki sıfır elemanı gibi etkisizleştirirken, çarpma işlemindeki sıfır gibi yok etmişti. Kendi ruh bunalımıma biraz ara verip Mücella'ya yoğunlaştığımda ise kocasını görünce sadece kollarını göğsünde kavuşturmakla yetindiğini gördüm. Aralarının iyi olmadığını daha önceden hissetmiştim fakat az da olsa o atmosferden birbirlerine karşı bir duygu beklerdim. Bedir ve Osman'ın siyah saç ve koyu renk gözlerini babalarından aldıklarına kanaat getirmiştim.

Bedir... Bu akşam en çok ilgimi çeken şey babasını gördüğü anın şaşkınlığından sıyrılıp çocuk gibi sırıtmasıydı. Daha birkaç saniye önce öfkeden deliren adam bir anda yirmi yedi değil de yedi yaşındaki çocuğa yansımıştı.

Kapımın yavaşça açıldığını duyduğum hâlde gözlerimi açmadım. Karanlığıma karanlık ekleyip bu gece unutulmak istiyordum. Ta ki sadece kendi nefes alıp verişlerime kadar. Belki de kapı hiç açılmamıştı. İstediğim gibi bu gece unutulmuş olabilirdim. Gözlerimi araladığımda sevdiğim yüz karanlık odanın içinde parlak bir yıldız gibi gözümü aldı. Yatağıma oturuşunu dahi hissetmedim. Dakikayı dolduran sessizlikten sonra elini yüzüme doğru uzatıp tutamlarımı boynumun ardına itti. Parmakları boynuma değecek biçimde hafifçe yanağımı okşayıp güzel kaşlarını çattı. "Neden karanlıkta oturuyorsun?" Gözlerimi küçük, parlak gözlerinden ayırmadım. Onu merakta bırakmamdan haz etmiyordu. Bir şey söylemeyip omzumu silktim. Dudağının kenarı hafifçe dalgalandığında çatılmış olan kaşlarını daha da çattı. "Bu akşam için benim sana kızmam gerekiyor fakat öfkeli olan sensin."

Öfkeli mi görünüyordum? "Öfkeli değilim." Sesim hiçbir duygu barındırmayan gri demir gibi çıkmıştı.

Diğer avucunu da öteki yanağıma yerleştirip biraz daha yaklaştı. "Peki güzel yüzün neden öyle söylemiyor?" Bedir'in yumuşak sesinin yüzüme oradan da yüreğime vurmasıyla içimde pıhtılaşan yaşlar şeffaflaşıp yuvalarına doğru yola çıkmaya başladı. Gözlerimi kırpıştırıp başımı ellerinin arasından kurtarmaya çalıştım. O ise bırakacağına daha çok kavradı yanaklarımı. Elleri arasında debelenmeyi bırakıp gözlerine daldım. "Neden bir anda tekrar içine kapandığını biliyorum."

Kaşlarım hayretle kalktı. Nedenini ben bilmezken o bildiğini söylüyordu. "O geceyi hatırladın. Anımsamana bu yardımcı oldu." Sağ elini yanağımdan çekip deri ceketinin alt kısmını araladı. Siyah kotuna sıkıştırdığı silahı görmemek mümkün değildi. Kaşlarımı çattım. Silahı kavrayıp gözlerimin önüne getirdiğinde dişlerimi sıktım. "Sen alışana kadar emin ol, her gün sana silah gösterebilirim."

Alayla gülümsedim. "İstersen bir de onu bana dokundur Bedir."

Sırtımı yatağın başlığına yaslarken o da silahı beline geri soktu. "Görmen yeterli güzelim. Ayrıca bazı şeyleri aşmanın yolu alışmaktır." Birkaç saniye yüzümü inceleyip yeniden konuştu. "Dün geceki halinle bu geceki halin arasında fark var. Alışıyorsun Minikşe." Gülümseyen yüzüne boş boş baktım. Alışmamı istediği şey silahtı ve ben ona göre dün geceden bu geceye alışmıştım. Saçımı kulağımın arkasına sıkıştırıp bacaklarımı yatağın üzerinde bağdaş pozisyonuna getirdim.

"Bak Bedir. Sorun benim silah görüp görmemem değil. Sorun o gece silahı kullanmamış olmam."

Bedir'in ağır ağır çatılan kaşlarıyla durmam gerektiğini anladım. "O gece silahı kullanmadığın için pişman mısın? Ölmeyi keşkelerine mi sığdırdın?"

MİNİKŞE (Kitap Oluyor)Where stories live. Discover now