Bölüm 9#

1.2K 52 16
                                    

(Multimedia: Travis)

SASHA:

Sinirden gözlerim dolmuştu ani bir hareketle bilekliği elinden çektim ve diğer elimin tersiyle gözümden akmak üzere olan yaşı sildim. Neye uğradığını şaşırmasına sebep olacak kadar sert bir tokat attım. Onun o sokaklarda takılıyor olmasının aksine ben sadece evime gidebilmek için o yolunu kullanmaya mecbur kalmıştım.

"Bunun seni ilgilendirdiğini düşünmüyorum!"

Bir yandan koşuyor bir yandan da ağlıyordum. Göz yaşlarımı daha fazla tutamamıştım onun benim hakkımda böyle iğrenç şeyler düşünmesi sinirimi bozmuştu. 

Eve girdiğimde nefes nefeseydim, çantamı salona doğru fırlatıp kendimi de üçlüye atmıştım. Kafamı yastıklara gömmüş ağlamaya devam ediyordum.Ne diye ağlıyorum peki? Bana o yakıştırmayı yapması öyle biri olduğum anlamına gelmiyor. Ama onun böyle düşünmesi canımı yakmıştı. Elenor da öyle diyordu ama benden nefret ettiği için ve canımı yakmıyor sadece sinirimi bozuyordu. Ama Scott'ın ağzından çıkanlar farklıydı.

Derin bir nefes alışla ağlamayı bıraktım ve yüzümü yıkamak için banyoya geçtim. Aynaya baktım.

"Kim ne derse desin Sasha. Seni yapmadığın bir şey yüzünden kimse suçlayamaz ve buna aşık olduğunu düşündüğün kendini beğenmiş de dahil."

Saat 10a geliyordu bu saatte daha kimse uyumamıştır diye düşünerek odamdan gitarımı kapıp arka bahçeye indim. Koltuğa oturup gitarımın tellerine dokundum. 7 yaşından beri gitar çalıp şarkı söylemek en çok sevdiğim şeylerden biriydi. Küçükken bir aralar hayalim şarkıcı olmaktı, o zamanlar ulaşılamaz bir şey gibi gelmiyordu ama şimdi öyle hissediyordum.

Cause I know you were trouble when you walked in
(Çünkü senin bela olduğunu ilk geldiğinde biliyordum)

So shame on me now

(O yüzden utanmalıyım şu anda)

Flew me to places I'd never been
(Hiç bulunmadığım yerlere uçurdun beni)

Till you put me down oh

(O yüzden beni üzen sendin)

I knew you were trouble when you walked in

(Senin bela olduğunu ilk geldiğinde biliyordum)  

So shame on me now
(O yüzden utanmalıyım şu anda)  

Flew me to places I'd never been
(Hiç bulunmadığım yerlere uçurdun beni)  

Now I'm lying on the cold hard ground 

(Şimdi soğuk sert yerde yatıyorum)

Taylor Swift'in şarkısını söylemeyi bitirdiğimde gitarımı yavaşça yere bırakmış ve gökyüzünü izliyordum. O sessizliğin içinde duyduğum alkış sesi gökyüzüne bakarak kurduğum hayalleri bölmüştü. Etrafıma bakındığımda kimseyi görememiştim. Ortalığı aydınlatan sadece sokak lambalarının loş ışığı olduğundan zaten hiçbir şeyi net göremiyordum.

"Güzel olduğun kadar da yetenekliymişsin!"

Kafamı yukarı doğru kaldırdığımda yan evin balkonundaki Travisle göz göze geldim. Ben annemle babamın yanında bile şarkı söylemekten utanırdım. Travis'in beni dinlemiş olması yanaklarımın kızarmasına sebep olmuştu.

"Bugün okula neden gelmedin?"

"Ben sana burada iltifat ediyorum senin yaptığına bak." Dudaklarını büzdüğünü balkonunda yanan ışıktan farkedebilmiştim.

"Tamam afedersin. Gel o zaman burada konuşalım."

"Tamam bekle."

Bir 5-10 dakika sonra Travis bizim bahçeye gelmiş yanımdaki koltuğa yerleşmişti.

"Bugün okula gelmedim çünkü sabah uyuyakalmışım. Kalktığımda da ilk 3 dersi çoktan kaçırmıştım ve gelmeye gerek duymadım."

"Peki burada uyandığın o sabah neden bir anda kaçıp gittin?"

"Öyle gerekti." Gözlerimi devirdim.

"Gerçekten çok açıklayıcı." Benden sakladığı bir şey olduğunu bildiğim halde üzerine gitmedim. O kadar da merak etmiyordum. Uzun bir süre sessizce oturup gökyüzünü seyrettik. Uzun süren sessizlik canımı sıkmaya başlamıştı.

"Sıkıldım."

"Seni nasıl eğlendirebilirim Sasha?"

"Ben de bilmiyorum." Verdiğim cevap beni bile güldürmüştü.

"Sesime güvenmiyorum ama gitar çalmak konusunda gayet iddalıyım ortak bir şarkı seçelim ve ben gitar çalarım sen söylersin olur mu?"

"Evet çok güzel fikir." Nasılsa beni bir kere dinlemişti ve yanında tekrar şarkı söylemek o kadar büyük bir sorun olmazdı.

Gitarımı eline aldı. İkimiz de ortak bir karara varmaya çalışıp şarkı ayarlamaya çalışıyorduk. Aklıma gelen Camp Rock filminin sahnelerinden Demi ve Joe'nun mükemmel düetini çekip çıkardım.

"Sanırım buldum. This is me, çalabilir misin? 

"Bir Joe Jonas olamam ama evet." Gülüp iki elimi yukarıya kaldırdım.

"Ben de bir Demi Lovato değilim yani." Eşlik edip etmeyeceğinden emin olmadığım halde yine de şarkıya  Joe ve Demi'nin beraber söylediği kısımdan başlamaya karar vermiştim.

This is real
(Bu gerçek)

This is me

(Bu benim)

I'm exactly where I'm supposed to be now
(Ben şimdi tam olarak olduğumu zannettiğim yerdeyim)

Gonna let the light
(Işığa izin verecek)

Shine on me
(Üzerimde parıltı)

Now I found who I am
(Şimdi kim olduğumu buldum)

There's no way to hold it in
(Onu içeride tutması için hiçbir yol yok)

No more hiding who I wanna be
(Olmak istediğim daha fazla saklanmak değil)

Sesime güvenmiyorum mu demiştin sen? Sesi gerçekten çok hoştu. Benimle düet yapması da hoşuma gitmişti. Daha önce kimseyle şarkı söylememiş olmama rağmen onunla beraber söylerken kendimi aşırı rahat hissetmiştim.

Kendi kendime gülmeye başladığımda bana döndü.

"Neye gülüyorsun sen? Bana mı?"

"Evet! Sesime güvenmiyorum diyorsun bir de."

"Evet güvenmiyorum." Yine gözlerimi devirmeme sebep olmuştu.

"Ama şarkıya eşlik ederken hiç fena değildin." Kafasını öne eğmişken bir ayağıyla da çimlerle oynuyordu. Öyle yaptığını gördüğümde onu utandırdığımı farketmiştim ama sesi gerçekten çok iyiydi. Şarkı söylerken kendimi gerçekten sahnedeymiş gibi hissediyordum; fazlasıyla havaya giriyordum.

"Ben artık gitsem iyi olucak geç oldu." Ayağa kalkıp gitarımı yavaşça koltuğun üzerine bıraktı.

"İyi geceler Travis. Geldiğin için teşekkür ederim cidden iyi geldi."

"Her zaman prenses."

Pasifik'ten Gelen Güzel (ASKIYA ALINDI)Where stories live. Discover now