32-Karınca

4.9K 274 73
                                    

Bir şeyin sonu belliyse ne kadar baştan alsak da o sondan kaçışımız yoktu. Yıpranıyor, kırılıyor fakat baştan almaya bir o kadar hevesli oluyorduk. Belki de sorun karşı tarafta değil de bizdeydi. Sorun bende veya onda hiç fark etmezdi. Sonucunda tek yorulan bendim. Bir dahakinde hızlı nefesler almak yerine tamamen duracaktı kalbim.

"Günaydın mı? Günaydın!" Sinirden titreyen ellerimi cama yapıştırıp yükseklikten dolayı küçücük görünen insanlara baktım. Keşke ben de böyle ufacık görünsem de birilerinin ayağının altında ezilip yok olsam.. Hiç değilse bu koca bedenimle ezilmiş olmayacaktım. Hoş, bu bedenimdeyken de eziliyordum ama her seferinde yeniden doğruluyordum. Karınca gibiydim. Bir şeyleri toplarken insanlar tarafından paramparça ediliyordum.

Hatamın karası bana günaydın demişti. Hem de babacan bir tebessümle. Ben ona karşı nefretimi artırırken onun bana karşı oluşturduğu yakınlık çelişmiyor muydu? Böyle giderse ya hapsi ya da yeniden tımarhaneyi boylayacaktım. Titreyen elimle sağ tarafımdaki saçı çekiştirip kendi kendimi yolmaya başladım. Parmaklarıma dolanan kopuk saçlara acıyarak baktım. Düşünmekten kendi kendini yiyen beynimi az hava alsın diye şirkette kısa bir gezintiye çıkarsam fena olmayacaktı. Burada biraz daha kalırsam başımda saç kalmayacaktı. Su dalgası görünümü verdiğim uçlarımı sağ omzuma alıp odamdan çıkacaktım ki giydiğim kot eteğin yukarı sıyrıldığını gördüm. Zihnime direkt Bedir süzülünce dişlerimi sıkıp eteğimi aşağı çektim.

Kapıyı öfkeyle açmamla sekreter kadın olduğu yerde zıpladı. Şaşkınlıkla bana bakarken gülümsemeye çalışarak, "Kapı açılmakta zorlanınca bir anda çektim," dememle yüzümün hafifçe kızardığını hissettim. Söylediğim şey yalan sayılmazdı, değil mi? Yanaklarımı şişirdim. Kendimi dahi kandıramazken insanlardan ne bekliyordum? Kadının tuhaf bakışları eşliğinde ilerlerken yaptığım davranışları analizlediğini hissedebiliyordum. Ne kadar irdelese de boşaydı, ben bile kendimi anlayamıyordum. Herkesin ellerinde bir meşgale oradan oraya koşarken bana da selam vermeyi ihmal etmiyorlardı. Selam vermenin yanında biraz da kikirdeme serpiştiriyorlardı yüzlerine. Bunlar bana gülüyordu. Umarım yanlış anlamışımdır diye düşünüp yürümeye devam ettim.

Temizlik yapan Zehra ablayı görünce yanına doğru yürüdüm. Zehra abla doğrulup bana baktığında elindeki viladayı kenara sabitleyip belindeki sarı bezi çıkarıp halay mendili gibi sallamaya başladı. "Kız gel gel." Böyle yapıyorsa şirkette yeni dedikodular birikmiş demekti. "Muhasebeci Timuçinle, Gülsu flört etmeye başlamış. Fırat Bey'in odasının önünde cilveleşirken yakalandılar. Ben zaten böyle olacağını biliyordum ya neyse... Ha bu arada şirketin alevli kızları senin yakışıklının yolunu kolluyor! Hatta bir tane yelloz senin telefonunu karıştırıp onun numarasını alacakmış da falan da filan. Hem de..." Bundan sonraki söylediği her şey kulağıma girmeden vızıltı olarak geçip gitti. Daha Arzu belası ile uğraşamıyorken bu yeni kızlar da nereden tünedi gecemin sahibinin başına? Derdimin üstüne dert, dert, dert! Sinirden elim tekrar saçlarıma gidecekti ki bulunduğum konumu hatırlayarak hâlâ konuşup gıybetin dibine vuran Zehra ablaya baktım. Ondan uzaklaşıp çatık kaşlarla yürümeye devam ettim. Adımlarımı sertçe yere vurduğum için tabanlarım sızlar olmuştu fakat bir şekilde öfkemi dökmeliydim hiçbir suçu olmayan zemine. Köşenin sonunda Murat'ı görmemle adımlarımı yumuşatıp sessizce ona yaklaştım.

"Ya hayatım değiştirdim sekreterimi. İnanmıyorsan gel de bak. Ha gelirken sarma da getir... Ne? Ha evet oruçluyum. Olsun sen yine de getir, akşama yerim. Ya yavrum ne laf değiştirmesi... Kız yok öyle bir şey diyorum. Yumuşadın mı kız sen, aşklım..." Ağzım hiç olmadığı kadar aralanmışsa eğer bu Murat'ın sayesinde olmuştu. "Seni seviyorum aşklım. Aşkların en aşklısı. Tamam hayatım, bu defa ilk ben kapatmayacağım, kapat sen." Telefonu kapattığında başımı omzunun üstüne koymamla olduğu yerde zıpladı.

MİNİKŞE (Kitap Oluyor)Wo Geschichten leben. Entdecke jetzt