1

1.7K 102 110
                                    

Peter sevinçliydi. Her şey yoluna giriyordu. Avengers'a kabul edilmiş, Tony Stark'ın bir bakıma yardımcısı olarak çalışıyordu. Bu ona büyük keyif veriyordu. Diğer yandan ünlü bir televizyon kanalının onunla röportaj yapma teklifini kabul etmişti. Yarın için sözleşmişlerdi.
"Ama Bay Stark," dedi telefonun karşısına Peter. Stark bir şeyler zırvaladı.
"Yarınki röportaja gitmem gerekiyor." Sonunda Stark pes etti ve röportaja katılmasına izin verdi. Bir bakma röportaja katılamazdı, Avengers'ta bölünmeler yaşanıyordu.

Peter ödevini bitirdi. Ödevleri ne kadar onu zorlasa da onları yapmayı öğrenmişti. Artık yapmasına bile gerek yoktu aslında. Dünya gerçek kimliğini öğrenmişti. Peter Parker, bir süper kahramandı!
Gülümsedi, Peter. Gülümsemeye devam ederken yatağına uzandı. Gözlerini yarın için kapadı.

Alarmını duyunca hızla kalktı. Güne merhaba dedi ve klasik kıyafetlerini giydi.
"Bugün bir röportajın var, yemen gerekiyor." Halasının ısrarlarıyla kahvaltasını yemeye başladı.
Kahvaltıyla işi bitiğinde halasına bir öpücük kondurdu.
"İyi şanslar, hayatım."

"Görüşürüz May Hala!" Diyip çıktı Parker.
Telefonunu kontrol etti. Ona bir konum gönderilmişti. Altında ise bir yazı vardı.

"Ağ kafa, buraya gel. Yarım saat sonra seni burda göreceğim. İşimiz burda yapılacak (;" Peter yazıyı çok samimi bulmuştu. Bu yazı yerine, 'Peter Bey, sizi burada bekliyor olacağız. Görüşmek üzere' yazması gerekmiyor muydu? İç geçirip onunla röpörtaj yaptıklarına şükretti ve cevap yazdı.
"Tamam, orada olacağım."
İlk otobüsle ordaydı. Beklemeye başladı. Uygun otobüs geldi. Parasını uzattıktan sonra koltuklardan birine geçti.
Bazı imza isteyenlerle karşılaşmıştı ancak bir kaç fotoğraf ve imzayla onları atlatmıştı.
Bir kafeye davet edilmişti. Şaşırdı. İçeri geçip beklemeye başladı. Röpörtaj olacağı için kafe boşaltılmıştı.
Peter garsona seslenip bir limonata söyledi. Kameraman ve sunucu gelene kadar biraz rahatlayabilirdi.
Limonatasını yavaş yavaş yudumladı. Biraz geç mi kalmışlardı acaba? Kesinlikle yarım saat geç kalmışlardı. Peter beklemeye devam etti.

Bir on dakika sonra kafeye iki adam girdi. Ellerinde malzemeler vardı. Normal giyinmişlerdi. Birisinin elinde kamera dururken diğerinin elinde mikrafon vardı. Peter ayağa kalktı. Sağ elini kahverengi saçlıya doğru uzattı.
"Selam Peter." Diyip göz kırptı ona. Peter'in eli havada kalmıştı. Sonra geri çekti. Peter neden adamın böyle davrandığını anlamaya çalışırken adam konuştu.
"Ben Wade. Bu da kameracı arkadaş. Adını bilmiyorum çaktırma." Son cümlesini Peter'in üzerine eğilerek söylemişti. Aradaki boy farkı kısılırken, Peter kafasını çekti.

Wade kameracı adama bir şeyler söyledi. Peter oturup garip adamı izledi. İzledi, izledi, izledi. O kadar uzun sürmüştü ki, sıkıntıdan patlayacağından korktu.
"Wade?" Dedi puflarken.

"Hıı?" Kamerayı düzgün yerleştirmeye çalışırken tatlı gözüküyor, diye düşündü Peter. Sonra hemen düşüncelerini sildi.

"Yeter, sıkıldım." Wade bir kaç düzeltme yaptıktan sonra Peter'in yanına oturdu. Cebinden çıkardığı kağıda baktı ve o arada kameramanın uzattığı mikrafonu aldı. Birkaç kere daha okuduktan sonra kağıdı yere koydu.
"Hazır mıyız?" Peter garsondan istediği sudan bir yudum aldı. Hafifçe öksürdü.
"Tamamız."

"Kayıt," dedi kameraman.

"Merhabalar, bugün yanımda Peter Parker var. Namı değer Örümcek Adamımız. Pekala Peter, söyle bakalım, neden örümcek? Yoksa örümceklerle takıntın mı var?" Hafif kahkaha attı. Mikrafonu Peter'e tuttu. Peter sorunun samiyetiyle sıkıntı yaşarken düşünmeye çalıştı. Doğru kelimeleri birleştirip konuştu.
"Bir örümcek gibi hareket ettiğim için öyle bir isim koydum. Çok da bayıldığımdan değil yani," dedi. Yanlış anlaşılmasından korktuğu için başını geri atıp kücük bir kahkaha attı.
"İkinci sorumuz, neden kırmızı?," diye sordu.
"Kırmızı rengini severim," diye şakıdı Parker.
"Ev ödevlerini yetiştirebiliyor musun peki? Bu zor olmalı."

"Her şeye yetişebiliyorum. Sorun olmuyor."

Wade diğer bir soruya geçti. "Deadpool hakkında ne düşünüyorsunuz? Sizi çok benzetiyorlar."

"Hiçbir alakası yok. Onun gibi biriyle aynı ortamda bile olamam."
Wade, pekala, diye mırıldandı.

"O zaman bu kadar! Bize katıldığınız için teşekkür ederiz. Umarız tekrar görüşürüz." Dedi ve kameraya el salladı.
"Kestik," diyince kameraman, Wade hemen havaya fırladı.
"Demek Deadpool'u sevmiyorsun."

"Tam olarak öyle değil. Sadece hoşlanmıyorum."

"Sevmediğini biliyorum; oysa ben çok severdim." Baş parmağı alta gelecek şekilde salladı elini.
Kameraman çantasını hazırlarken mikrafonu çantanın içine fırlattı.
"Sanırım onu kırdın," dedi Peter. Kırdığını tahmin ediyordu çünkü mikrafon bazı sesler çıkarmıştı.
"Zaten istifa edecektim."
Kameramanla birlikte çıkarken dönüp baktı.
"İçtiklerin ödendi. Ayrıca merak etme, tekrar görüşeceğiz." Alayla sırıttı ve göz kırptı. Sonra da çıkıp gitti. Peter ise hâlâ koltukta oturuyordu.
Onu bir daha görmeyeceğini sanıyordu ancak o bunun kesinlikle tersini söylüyordu. Bir yakışıklı görmek onun için sorun olmazdı ancak o lafları bir daha duymak isteyeceğinden emin değildi. Neler düşündüğüne inanamayıp oturduğu koltuktan kalktı. Eve gitmek için otobüsü beklemeye başladı.

"Bilmiyorum, bir garipti May Hala." Dedi sıkkınlıkla. Röportaj içine sinmemişti. Aşağılar gibi konuşmuştu onla bir kere. Hiç hoş değildi.

"Sen canını sıkma. Herkes seni seviyor," dedi May Hala. Umarım öyledir,diye düşündü Peter. Sonra düşüncesine bir düşünce daha ekledi. 'O sevmiyordu ama.'

Umarım beğenmişsinizdir.
All My Love...

Because We Can/SpideypoolHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin