-79- En Zor Günümüz

163 2 0
                                    

Bir Ay Sonra...

Tam bir aydır Batu'yla, birbirimizden başka kimseyi görmedik diyebilirim. Çünkü otelde bir hafta daha geçirdikten sonra beyimizin kesin emri üzerine kiraladığı eve geçmiştik. Ev, denize çok yakındı ama Batu o günlerde tam bir 'azgın zebra'ya bağladığı için neredeyse hiç dışarı çıkamamıştık. Evin içinde 'şey' yapmadığımız yer kalmamıştı. Yatak, bütün koltuklar, merdiven ve hatta yemek masası... Bu yüzden çarpılmadığımız için şükrediyorum açıkçası. Bugün ise yoğun balayı programımızın son günüydü. Ankara'ya dönme ve ailelerimizle yüzleşme vaktimiz gelmişti. Bu süre zarfında sadece çeteyle iletişime geçebilmiştik. Elif'in dediğine göre annelerimiz bizle konuşmayı istiyorlar ama babalarımızdan çekiniyorlarmış. Bu yüzden annem, benimle ilgili haberleri Elif'ten almaya başlamış. Bunları da çete, eski evdeki eşyalarımızı yeni eve taşımaya gittiklerinde öğrenmişler. Sabah erkenden, çalışanın hazırladığı kahvaltımızı ettik ve Batu'nun, beni ikna edip getirttiği kendi arabasına yerleşip bu karmaşaya doğru yola çıktık.

***

Saatler sonra Ankara'ya girdiğimizde ilk işim Elif'i aramak olmuştu. Çünkü onun üzerinden, zaten bizim yeni evde olan çetenin de, konuşamadığımız annelerimizin de durumumuzdan haberi olacaktı. Siteyi geçtikten yaklaşık beş dakika sonra siyah bir kapının önüne vardık. Kapı açıldığında ve araba bahçeye giriş yaptığında resmen rüyamın dejavusunu yaşadım. Benim arabalarımla birlikte çeteninkiler ve birkaç tane de korumalara ait olduğunu düşündüğüm siyah araba vardı otoparkta. Batu da benimkilerin yanındaki boşluğa park ettiğinde onu beklemeden arabadan indim. Ben evi süzmekle meşgulken kapı açılıp çete dışarı çıktı. Hep bir ağızdan "Hoş geldiniz!" diye şakırlarken Batu da çoktan yanıma gelmişti. Elini belime koyduğunda "Hoş bulduk." diye karşılık vererek çeteye doğru ilerledik. Kapıda sarılma faslı bitince ve Batu, adamlara "Bagajı boşaltın." emrini verince içeri girebildik. Holü geçtikten sonra sınırlarını iki uzun koltuğun belirlediği salona geldik. L şeklinde konumlandırılmış koltukların kesim noktasında geçiş için bir boşluk, bu boşluğun tam karşısında büyük bir televizyon vardı. Uzun olan koltuğun karşısına iki berjer konumlandırılmıştı. İkisinin ortasına küçük, odanın ortasına ise geniş bir sehpa yerleştirilmişti. Çete, oldukça rahat gözüken koltuklara yerleştiklerinde "Ben evi gezeceğim." diyerek yukarı çıkan merdivenlere yöneldim. İlk katta sağda ve solda birer, merdivenin karşısında ise dört tane kapı vardı. Soldaki oda, çalışma odası şeklinde dizayn edilmişti. Merdivenin karşısındaki ilk kapı banyoya açılırken diğerleri yatak odasıydı. En sağdakinde ek olarak kendi banyosu ve giyinme odası vardı. Sağ taraftaki kapı da yine onun gibi banyolu ve giyinme odalı bir yatak odasına açılıyordu. O odanın hemen önündeki merdivenden yukarı çıktım. Çatı katı, hemen merdiven bitimindeki kapıyla evin diğer bölümlerinden az da olsa ayrılmıştı. Kapıyı açtığımda beni, her şeyiyle geniş bir oda karşıladı. Geniş hacim, geniş bir yatak, geniş bir tuvalet masası... Odanın içinde ekstra iki oda daha vardı. Bunlardan birisi, yine geniş dolaplarla döşenmiş bir giyinme odasıyken diğeri, içinde jakuzi bile bulunan bir banyoydu. Batu'nun burayı bizim odamız olarak döşettiği bu özenden belliydi. Üst katlarla işim bittiğinde bizimkilerin yanına döndüm. Aralarındaki koyu muhabbete bulaşmadan uzun koltuğun arkasındaki, aşağıya inen merdivenlere yöneldim. Burada beni bar masası, projeksiyonlu bir perde, bilgisayar düzeneği ve bir gitarla mikrofondan oluşan sahne dizaynı karşıladı. Anlaşılan burası 'eğlence katı'ydı. Sahne düzeneği ve bar masası arasına yerleştirilen L koltuk ve birkaç renkli minder de oldukça rahat gözüküyordu. Ayrıca, merdivenin yan tarafından sarkan bir boks torbası vardı ve sağına, duvara geniş, metal bir dolap monte edilmişti. Dolabı açtığımda üst raftaki boks malzemelerini görmüştüm. Rafın altında ise gizli bir kapı vardı. Kaşlarım çatılırken kapıyı hafif zorlanarak da olsa açtım. Telefonumun fenerini ayarlayıp içeri baktığımda merdivenlerle karşılaşmıştım. Gerilsem de problem etmedim ve aşağıya indim. Buranın, depo ya da bir çeşit sığınak görevi göreceğini kahverengi koltuklardan, arka tarafa yerleştirilmiş uzun masa ve üzerindeki çeşitli aletlerden anlamıştım. Oyalanmadan oradan ayrıldım. Kapıları da dikkatlice kapatıp girişe çıktım. Bu sefer salondaki L düzenini oluşturan koltuklardan kısa olanının arkasına yöneldim. Büyük yemek masasının ardında başka koridora açılan ayrı bir kapı vardı. Bu koridorda da iki ayrı kapıyla karşılaşmıştım. Birincisi mutfağa, ikincisi de çamaşır odasına aitti. Oradan çıktıktan sonra salonu transit geçip cam kapıdan bahçeye adım attım. Sola döndüğümde bir nevi evin arka tarafındaydım. Hemen, uzun bir yemek masasıyla karşılaştım. Masanın yanına büyük bir şemsiye koymayı da es geçmemişlerdi. Daha ileride, geniş bir havuz vardı. Karşı tarafa şezlonglar yerleştirilmişti. O taraf betonken benim olduğum yer, geniş bir çimlik alandı. Boş bir bar masası da bu alanın sol çaprazına, havuz merdivenlerinin gerisine yerleştirilmişti. Sonunda evi gezmeyi bitirmiştim. İçeri girip kendimi rahatça Batu'nun yanına atarken "Çok güzel burası!" diye şakıdım. Kolunu omzuma atıp şakağımdan öptü ve "Beğenmene sevindim güzelim." dedi. Bir kez de dudaklarından öpüp çekilerek teşekkür ettim Ardından, tam çeteyle muhabbete döndüğümüz sırada kapı çaldı. Batu beni durdursa da peşine takıldım ve beraber kapıyı açtık. Korumalar bagajı boşaltmışlardı. Batu'nun önderliğinde eşyalarımızı yukarı taşıdıktan sonra evden çıkarlarken bir tanesi "Bunlar da siz yokken bırakılan postalar." diyerek elimize birkaç zarf verdi. Salona döndüğümüzde bir süre onları açmakla uğraştım. İçlerinde soyadım için değişime yolladığımız kimliğim ve ehliyetim vardı. Son zarftan ise A4 kağıdına yazılmış bir not çıkmıştı. Notu okuduğumda yüzümdeki gülümseme soldu ve sertçe yutkundum. Donuk bakışlarım kocama dönerken "Batu." diye mırıldandım. Yiğit'e gülerken başını bana doğru çevirdi. Yüzümü görünce onun da gülümsemesi solmuş, kaşları çatılmıştı. "Ne oldu?" diye sorduğunda elimdeki kağıdı uzatmakla yetindim. Kağıdı sert bir hamleyle elimden çekip aldı ve sesli bir şekilde okumaya başladı.

THE ARSLAN (Bir Aşk Hikayesi)Donde viven las historias. Descúbrelo ahora