*SON*

722 32 29
                                    


"Ne demek benim kızım o şerefsizin oğlu ile sevgili?!" Can sinirle bir oraya bir buraya yürüyordu salonda. Rumeysa ise eşini endişeli gözler ile izliyordu. Eve geldiğinden beri bir şey olduğu zaten belliydi ama o da böyle bir şeyin çıkacağını bilmiyordu. 

"Hayatım biraz sakin ol." Rumeysa endişe ile eşine seslenirken göz ucuyla da kızına bakıyordu. Seda gözleri dolu dolu babasını izliyor arada bir endişe ile dudaklarını dişliyordu. Can sinirle solurken bir yandan da saçlarını karıştırarak oradan oraya yürümeye devam ediyordu. 

"Sakin olayım mı? Nasıl sakin olayım Kadın?! Birini sevebilir, aşık olabilir, ama o adamın oğlu olmak zorunda mıydı?!" Can, Seda'ya dönüp bağırdı ve uzun süre sanki cevap alabilecekmiş gibi kızının yüzüne bakmaya devam etti. Seda babasından aldığı oldukça yüksek sesli serzeniş ile gözlerini yummuş birkaç tane yaramaz göz yaşının gözlerinden süzülmesine izin vermişti. 

"Seda'm, güzel kızım, papatya kokulum... Allah aşkına neden o herifin oğlu?" Can kendini yorgunluk ile kanepeye bıraktıktan sonra yüzünü sıvazladı. Herkes olabilirdi tamam ama neden Tuğra'nın oğlu olmak zorundaydı? Tuğrayı hatırladınız mı? Hani, Rumeysa'nın eski sevgilisi olan Tuğra, hani bir zamanlar Korkut'u tehdit eden Tuğra. Şu Narin'in babasının adamı Tuğra. İşte Sedamız o Tuğra'nın oğluna aşık.

"Ba-baba vallahi ben bilmiyordum." Seda gürültülü bir şekilde burnunu çekerek babasına baktı. Can, kızının oldukça üzgün olduğunu gördükten sonra oturduğu yerden kalktı ve Seda'nın yanına ikili koltuğa oturup onu kollarının arasına aldı.

"Ağlama papatya kokulum. Olsun ne yapalım? Senin de o şerefsizin oğlunu seveceğin varmış." dedikten sonra kızının saçlarını öpüp çenesini onun başına yasladı. Rumeysa eşinin bu haline kıkırdayıp oturduğu yerden kalktı ve mutfağa doğru ilerledi.

"Ne oldu kız? Çok mu sinirlendi?" Merve elindeki elmayı ısırmadan önce mutfağa giren Rumeysa'ya sorusunu yöneltti. Kızlar, Can sinirli bir şekilde eve geldiği zaman acele ile mutfağa gitmiş ve onların ailevi meselelerini halletmelerini beklemeye başlamışlardı. 

"Sence? Tabii ki sinirlendi. Bir ara evi yıkıp dökecek falan zannettim." Rumeysa elini göğüsü'nün üzerine yerleştirdi ve derin bir nefes verdi.

"Eee?" Beyda, her zamanki alışkanlığı ile Narin'in saçı ile oynarken bir yandan da merakla büyütmüş olduğu gözleri ile kuzenine bakıyordu.

"Ee'si kabullendi tabii. Seda'ya dayanamıyor biliyorsunuz. Hemen yelkenler suya indi."

"Ay yeter! Oynama artık şu saçımla! Daral geldi!" Narin can havli ile saçlarını Beyda'nın elinden kurtarıp bileğindeki toka ile çabucak bir topuz yaptı. "Kabullenecek tabii. Adamın bizimle bir işi kalmadı. Ayrıca kızının kalbine de hükmedecek değil ya." Beyda elinden oyuncağının alınması ile kaşlarını çatıp önündeki börek'i dürtüklemeye başlamışken konuştu Narin. 

"Yani öylede Narin... sonuçta mecburen yüz yüze bakacağız. Ne bileyim tekrar karşılaşmak istemiyorum ben." Rumeysa somurtup elini çenesine yasladı ve haklı bir şekilde yakındı. Tuğrayı kızı için bile olsa tekrar görmek istemiyordu. Narin karşılık olarak gözlerini devirip önündeki süsleme amaçlı olan renkli çakıl taşlarından birini aldı ve Rum'un kafasına fırlattı. 

"Ne atıyorsun be?!"  Rumeysa kafasını ovuşturup bir yandan da sinirli gözler ile Narin'e bakmaya başlamıştı. 

"Salak mısın kardeşim? Herifin seni önemseyeceğini falan mı sanıyorsun acaba? Hem sen evlisin be! Boyun kadar kızın var! Gül gibi kocan var! O herif sadece dünür olabilir. Hem o da hayatına devam etmiş bir velet yapmış. Sana ne?!" Sinirli bir Narin fazlasıyla tehlikeli olabiliyor her an ne yapacağı belli olmuyordu. Kızlar bunu yaşayarak gayet sert bir şekilde tecrübe ettikleri için şuan seslerini çıkarmakta çekiniyorlardı. 

Narin(Dinçer Kardeşler -1-)Where stories live. Discover now