Bölüm 10 / Yolculuk

721 147 212
                                    

Multi: Jiletli Tel

- Hatırlatma -

Boynunda şişen damar sinirlendiğinin göstergesiydi. Aramızdaki sözsüz gerilimi uzatmak istemediğimden dış kapıya doğru ilerledim.

Kapıya ilerlerken kaçmama ihtimal vermemiş olacak ki arkasını dönüp bakmadı bile. Acaba fırsatım varken kaçmalı mıydım?

Kaçmak, kendime ihanet etmenin ta kendisi olurdu. Yine de şimdi kapıyı araladığımda arabama doğru koşup burdan uzaklaşabilirdim. Tabi arabamın anahtarı yanımda olsaydı... Elendi.

Evimin yaklaşık 2km ilerisindeki ormanlık alana doğru koşabilir, dokuz dakika içerisinde gözden kaybolabilirdim. Ormanın içine karıştığımda yakalanma imkanım yoktu; ormanda hayatta kalmayı çok küçük yaşlarda öğrenmiştim ve en az bir ay ormandan çıkmadan hayatta kalabilirdim. Lakin ormanla evimin arası tamamen açıklık olmakla birlikte, herhangi silahlı çatışmada açık hedef olacağım için çabucak etkisiz hale getirilirdim.

Yiğit'tin, takımından bile belli olan kaslarının, silikondan oluşmadığına emindim; ki Yiğit'in peşimden koşması suretiyle yakalanabilme ihtimalim de vardı. Elendi.

Kaçmaya çalışmak her şekilde aptallık olurdu. Yakalanabilme ihtimalim, Yiğit'in farketmesi durumundaki bağımsız değişken rolünü üstleniyor ve kurtulma ihtimalimi %43-%5 arasında değiştiriyordu.

Şu an karşımdaki kahverengi kapımla, ne yapacağıma karar verememiş şekilde bakışıyordum. Bakışlarımı sol tarafıma çevirip göz ucuyla Yiğit'e baktım. Kumarbaz ikilinin iplerini kesmekle meşguldü. Onur fısıltılı dudak hareketleriyle bir şeyler anlatırken yine ne anlatıyor? sorusu beyinim en ücra köşesine yerini aldı.

Evden dışarıya adımımı atarsam Onur veya Alp yüzleri beni görebilecek pozisyonda olduğundan, Yiğit Abilerine yetiştirirlerdi.

Hele o Onur, evimi Biri Bizi Gözetliyor evine çevirmişken en ufak hareketimin haberini uçururdu.

Daha fazla bekleyipte Yiğit'in ipleri kesmeyi bitirip, ilgisini bana çevirmesini bekleyemezdim. Son bir kez baktım ve kapıyı açıp dışarı çıktım.

Çıkmamla beraber kendimi ondan fazla sayıda pişti ustası ve bana doğru çevrilmiş silahlarıyla bakışır durumda buldum. Aman ne harika.

Bir dakika pişti ustaları mı? Bunlar Onur ve Alp'in evime geldikleri gün çatışma halinde bulundukları adamların aynısıydı. Aynı siyah takımları vardı. Dikkatli bakınca kullandıkları silah markaları bile aynıydı. Sanki fotokopi ile çoğaltılmış ve kartuşlarının hepsi siyah takımlara gitmişti...

Tabi ki benzerlik olabilirdi, dünyada tek siyahlı pişti ustaları onlar değildi. Ah kimi kandırıyorum ki, bu kadar tesadüf imkansızdı. Pişti ustaları da Yiğit'in adamlarıydı.
Onur ve Alp'te aynı tarafta yer alıyordu. Peki niye kendilerinden olanlarla çatışma içerisine girip yaralanmışlardı? Araya girmesem ölebilme ihtimalleri bile vardı.

Her şey çok saçma gözüküyordu. Üstelik bir çok silahın namlusu beni gösterirken beynim daha olası fikirlere istemsizce engel oluyordu.

Bildiğim tek şey sandığımdan daha karmaşık bir oyunun içerisinde yer aldığımdı.

Bir filmin kadın başrol oyuncusuydum ama bundan haberim yoktu. Filmin adından, konusundan bir haberdim. Sadece görevimi biliyordum. Görevim, suflörün her kelimesini dinleyip öğrenmekti. Görevim, içerisinde olduğum filmin dekorlarını yırtıp kurtulmaktı. O dekorlar ne kadar kalın olursa olsun pes etmeyecektim.

Nefesimde Gizli | #Wattys2016Where stories live. Discover now